Bir önceki yazımda nimetleri doğrudan doğruya Allah’tan bilmek hakikatiyle ilgili izahatta bulunmuştum. Nasıl ki nimetlerin Allah’tan geldiğini bilmek bizim nazarımızda nimetlerin kıymetini arttırır.

       Aynen öyle de nimetlerin kıymetlerini takdir etmek hakikati de hakiki şükrün bir çeşididir. Bütün nimetler kıymet itibariyle çok yüksektir. İnsanlar bu nimetlerin ve varlıkların değerini her zaman takdir edemiyorlar. Hâlbuki her bir varlık kıymet itibariyle emsalsizdir ve benzersizdir. Mahiyet itibariyle orijinaldir ve paha biçilmezdir.

       Allah yeryüzünü bir nimet sofrası olarak insanoğlunun istifadesine sunmuştur. Yeryüzü sofrasını insanın şerefine kurmuştur. O sofrada insana hesapsız ihsanlarda bulunmuştur. O sofradaki her bir varlık mucizedir. Mesela yumurtanın kabuğu çatlasa insanoğlu bütün fenniyle ve teknolojisiyle bir araya gelse bile o yumurta kabuğunu eski vaziyetine döndüremezler. Bir ağaç yaprağı yırtılsa bütün insanlık bir araya gelse yaprağı eski doğal haline çeviremezler. Demek bütün varlıklar bir mucize eseri olarak vücuda gelmektedirler.

       Mesela bir ressam bir atı resmediyor. Eğer ressam iyi bir ressam ise çizdiği at resmi dillere destan olur. Şimdi bir kıyaslama yapalım dünyanın en ünlü ressamının çizdiği at resmi nerede Allah’ın sanatı olan gerçek at nerede. Biri ruhsuz, hissiz ve derinlik mefhumundan uzak, diğeri duygularla donatılmış, çok boyutlu ve harikulade bir mucizedir.

       Üniversitede okuduğum yıllarda kampüse gittiğimde kalabalık bir öğrenci gurubunun bir şeyin etrafında toplandığını gördüm. Gittim baktım ki oyuncak bir kedi bir kere miyavlayıp bir kere zıplıyor. İnsanlar buna hayretle bakıyorlardı. Hâlbuki gerçek bir kedi, oyuncak kediden binlerce kat daha sanatlı ve harikulade bir mucizedir. İnsanlar gaflet ve ülfet (alışkanlık) perdesi ile baktıklarından gerçek kedinin mucize olan mahiyetini ve kıymetini göremiyorlar ve bilemiyorlar.

       İşte bunun gibi insana verilen bütün nimetler harikuladedir, benzersizdir ve emsalsizdir. Ramazan orucunun bir hikmeti de bu nimetlerin kıymetini biz insanlara hissettirmektir. Ramazan dışında insanlar yedikleri önlerinde yemedikleri arakalarında olunca gaflet ile nimetlerin kıymetlerini takdir edemiyorlar. Hâlbuki iftar vaktinde kuru bir parça ekmeğin ne kadar değerli olduğuna yediği zaman tat alma duygusu buna şehadet eder.

       Her bir nimet kıymet itibariyle insanın elinde bulunan servetinden ve zenginliğinden çok çok üstündür. Geçenlerde üniversite öğrencileriyle yaptığım bir sohbette dedim ki;  Türkiye’nin en zenginlerinden biri ıssız bir adaya düştüğünü farz edelim. Kimsede nerede olduğunu bilmiyor. O şahıs adada yiyecek bir şey de bulamazsa günlerce aç kalsa hasbelkader birisi ona denk gelse ve yanında bir noterle beraber adaya gitse 20 gündür aç olan o zengine dese ki yanımda 2 ekmek, biraz zeytin, 100 gram peynir, biraz domates ve salatalık getirdim. Yalnız noteri de getirdim. Sen eğer noter huzurunda İstanbul’daki 3 fabrikanı, Antalya’daki yazlığını üzerime çevirirsen bu yiyecekleri sana veririm dese elbette 20 gün aç kalan o adam aklı da varsa tereddütsüz istediklerini verecek ve hatta ona teşekkür edecektir.

      İşte bazen değer bile vermeyip burun kıvırttığımız yiyecekler hakikatte apartman, fabrika, araba ve arsalardan kıymet itibariyle daha üstündür. Bütün yiyecekler kıymet itibariyle dünyevi, arızi ve geçici mal ve servetimizden daha değerlidir.

      Ramazan orucunun birçok hikmeti ve faydası var. Onlardan biri de nimetlerin kıymetlerini anlamamıza sebep olmasıdır. Ramazan orucu kıymeti yüksek fakat müddeti kısa olan nimetler hazinesinin keşfedilmesine sebeptir. İnsanlar sair vakitlerde gaflet ve bolluğun vermiş olduğu ülfet(alışkanlık) ile nimetlerin kıymetini takdir edemiyorlar ve çoğu zaman nankörlük ediyorlar. Ramazan orucu nimetlerin kıymetini takdir etmemize sebeptir.