Ramazan orucunun hikmetlerinden biri de insana aczini, zaafını ve fakirliğini hissettirmesidir. İnsan şayet acizliğini ve fakirliğini hissetmezse Allah’ın dergâhına iltica ve sığınma ile müracaat edemez. Nasıl ki hastalandığınızda tedavi ve ilaç konusunda acizliğinizi ve fakrınızı hissettiğinizde doktora müracaat etme ihtiyacını hissedersiniz. Ya da bir ev inşaatına başlayacaksınız ama proje konusunu bilmiyorsunuz. Proje alanında uzman bir mimara müracaat etme ihtiyacı hissedersiniz.            

     Aynen öyle de kaynatın tedbir ve idaresinden, cesedimizin tanzim ve idaresine kadar bir Kadir-i Mutlak’ın kuvvet ve kudretine, bir Gani-i Kerim’in servet ve ihsanına müracaat etme ihtiyacı, fıtratımızda ve yapımızda mevcut olan aczimizin ve fakrımızın gereğidir. Dolayısıyla bir fıtrat dini olan dinimiz İslam’ın kanunları doğuştan bize verilmiş ve fıtratımıza konulmuş duygularımızın ve cihazatımızın nerede ve nasıl kullanılacağını da tayin etmiştir. Yani kâinat büyük kitabının ve insan küçük kitabının arasındaki uyumu ve tenasübü sağlayan kanunları yine fıtratın tercümanı olan Kuran kitabıyla Allah ortaya koymuştur.

      İşte, Allah Kuran-ı Kerimde insanın aciz ve fakir olduğunu ve bu acizlik ve fakirlikten dolayı Allah’ın dergâhına ibadetle, dua ve niyaz ile yalvarmakla ve Allah’tan istemekle yine ona iltica etmesi gerektiğini bildirmektedir.

     İnsan ise her vakit aczini, zaafını ve fakrını hissedemediğinden insana aczini ve fakrını en iyi şekilde hissettirecek ibadet olan ramazan orucu emredilmiştir. Ramazan orucuyla insan, zayıf vücudu ne derece çürük olduğunu ve ne derece merhamete muhtaç olduğunu hissetmeye başlar. Aciz ve fakir olduğunu idrak ederek dergâh-ı İlahiyeye iltica ile müracaat etmeye bir kabiliyet peyda eder. O vakit anlar ki hiçbir şeyin maliki değilim. Bu dünya hanında Rabbimin memlüküyüm. O izin vermezse en ufak bir nimete bile elimi uzatamam, ona vasıl olamam. Nimetlerin en küçüğünü bile icat etmekten acizim ona sahip olma konusunda fakirim.

      Evet, balı arıya, yumurtayı tavuğa ve sütü ineğe vererek arı, tavuk ve inek sebepleri arkasında insana o nimetleri ihsan ve ikram eden Allah ramazan orucuyla insana adeta şunu ifade eder ki; en ufak bir ihtiyacını bile tedarik edemiyorsun, onu icat konusunda acizsin ve sahip olma konusunda fakirsin.

     Bütün insanlık, bilimi, fenni ve teknolojisi ile bir araya gelseler Allah’ın mucize sanatlarından biri olan arının yaptığı balı yapamazlar. Dolayısıyla insan aciz ve fakirdir. Allah’a her vakit iltica etmeye muhtaçtır. Allah’ın istediği de budur. Yani insan, adet ve tekdüzelik perdesi arkasında gizlenmiş harikulade nimet hazinelerinin kıymetini her vakit idrak edememektedir.

     İşte ramazan orucu o perdeyi yırtarak insana nimetler hazinesinin kapısını açar. Bu nimetleri tedarikten cidden aciz ve fakir olan insan da Allah’ın dergâhına ve rahmet kapısına iltica eder. Dua ile yalvarmak ile o kapıyı çalar. Aczini, zaafını ve fakrını hissetmiş bir ruh haleti ile yapılan ilticalar kabul olması güçlü bir ihtimaldir. Bu halet ile yani aczini ve fakrını hissederek yapılan dualar Allah’ın rahmetini, ihsan ve ikramını celp eder. O vakit insan tecelliyata ayine olur. iltica ve istimdatları kabul olunur.