İnsana verilmiş bütün aza ve cihazatlarının kendine mahsus yaratılıştan gelen vazifeleri vardır. Allah hangi cihazı hatta duyguyu insanoğluna vermişse o cihazın ve duygunun kullanılacağı bir alanı da ona açmıştır. Her bir cihazın iki yönü vardır. Bir ciheti dünyaya ve nefsine bakan yönü, bir ciheti de yaratıcısına bakan yönüdür. Bediüzzaman hazretleri ‘’baş ile yapılan secde Allah için olursa ibadet, gayrı için olursa dalalettir.’’ Buyurmaktadır. Yani Allah bu başımızı secde için yaratmıştır. Allah’a secde için olursa yaratılış gayesi yerine gelmiş olur. İnsan ise azalarını ve cihazatlarını bazen yaratılış gayesinin dışında kullanarak o cihazlara da zülüm etmektedir.

     Mesela bıçak faydalı işlerde kullanılmak için yaratılmıştır. Bıçağı ekmek kesmek ya da salata doğramak için kullanırsanız bıçağı yapılış gayesine uygun kullanmış olursunuz. Fakat bıçağın bir yönü de vardır ki insanlar o bıçak ile adam öldürüp katil olmaktadırlar. Dolayısıyla bıçak faydalıdır. Fakat insanlar onları kötülükte kullanarak bıçağı gayesinin dışına çıkartmaktadırlar.

      Mesela ateşin yaratılması hayırdır. Onunla yemeğimizi pişirir ve evimizi ısıtırız. Fakat bir insan bir eve ateş verir ve içindekiler yanarlar. Hakikatte ateş hayır iken insanlar kötülükte kullanarak ateşi şerre ve kötülüğe çevirirler.

      Aynen bunun gibi insana verilen bütün cihazlar hayırlı işlerde kullanılmak için verilmiştir. Fakat insanoğlu o cihazları kötülükte ve şerli işlerde kullanarak yaratılış gayelerinin dışına çıkmış olurlar.

      Cesedimiz ruhumuzun hanesi olarak yaratılmıştır. İnsanoğlunun ruhunun teneffüs etmesine medar cihazlar o haneye takılmıştır. Mesela duyma, görme, tat alma, koku alma ve hissetme duygularının harici âlemden istifade edebilmesi için göz, kulak, dil, burun ve doku cihazlarımız ceset hanemize takılmıştır. Allah harici âlemi de insanın bu cihazları ile istifade edebilmesi için düzenlemiştir.

      İşte kâinattan istifade edebilmemiz için dili vermiş, ona mukabil tatlar âlemini yaratmıştır. Göze, renkler ve şekiller, kulağa sesler, buruna kokular ve tenimize madde âlemini yaratarak ruhumuz, ceset hanesine takılı cihazlar ile kâinattan istifade etmektedir. İstifadeye medar geniş bir âlem açılmıştır.

     Şurada şu manada akla gelmektedir. Kâinatı kim tanzim edip, yaratmışsa insanı da o yaratmıştır. Çünkü insanın duygu ve cihazları kâinattan istifade edebilecek bir surette yaratılmıştır. İnsanı kim yaratmışsa, kâinat ile uyumlu bir şekilde donatmışsa kâinatı yaratan da odur.

     İnsanın, Allah’ın emirlerine uyuması demek bütün cihazlarını kullanması gerektiği yerde kullanması demektir. Mesela gözünü kullanarak ibretlik olaylara bakarak ders almak, Allah’ın sanatını görüp tefekkür etmek ve haramdan sakınmak ile ibadet ettirmektir. Dilini gıybetten, yalandan ve galiz tabirattan alıkoyup, zikir, dua doğru söz ve kuran tilavetinde kullanmaktır. Aynı zamanda o dili Allah’ın nimetlerini tatmakla nimetlerdeki kıymeti takdir ettirip şükürde kullanmaktır. Bu misaller gibi insan bütün cihazlarını yaratılış gayesine göre kullanması, Allah’ın insandan matlup gayesidir. İnsan bir şahıs iken cihazlarından oluşan bir bütün hükmündedir. Her bir organın ve cihazın hem sorumluluğu vardır. Hem de ona mahsus vazifesi vardır. Aynı zamanda cihazlarımız sorumluluğunu ve vazifesini yerine getirdiğinde onlara mahsus ahirette ücretler ve saadetler vardır. Vazifeleri ve sorumlulukları yerine getirilmediği zaman ahirette onlara mahsus cezalar bulunmaktadır.

     Mahşerde her aza dile gelecek sahibinin yaptıklarını haber verecektir. Allah, Kuran-ı kerimde Yasin suresinde; ‘’o gün onların ağızlarını mühürleriz, yapmış olduklarını elleri bize anlatır, ayakları da buna şahitlik eder,’’ buyurmaktadır. Allahualem bunun manası şu olmak gerektir ki; bütün azalarımız ve cihazatımız bizlere emanettir. O emanetleri muhafaza etmek ve Allah’ın rızası doğrultusunda kullanmak insanın asıl vazifelerindendir. Emanet olan vücudumuz ve içindeki uzuvlarımız, emanetin hakiki sahibi olan Allah’ın rızası doğrultusunda kullanılmazsa hesap gününde bizim aleyhimize şahadet edecek ve şikâyetçi olacaklardır. Dolayısıyla hangi uzvumuz ne amaçla yaratılmışsa o amaç doğrultusunda kullanılmalıdır. O vakit bizim lehimizde şahitlik edecektir.

      Allah bir ayet-i kerimede, müminlerin mallarını ve canlarını cennet mukabilinde satın almayı vaat etmektedir. Mallarını ve canlarını satmak manası ise o malları ve canları Allah’ın rızasının bulunduğu işlerde kullanmak ile mümkün olur. Yani emirlerine uyup yasaklarından sakınmak manası nefis ve malını satmak manasıdır.                   

      İnsanın uzuvlarının içinde en faal ve daima işleyen fabrikası ise mide fabrikasıdır. oruç ile en büyük fabrika olan mideye meşguliyetten dolayı bir tatil verilse sair cihazları da ona uydurmak kolay olur. Allah’ın emrine uymak için helali terk eden insan, haramları daha kolay bir surette terk etmeye bir kabiliyet peyda eder. mideye helali bile terk ettiren mana ve hakikat sair cihazların haram işleme hususunda müminlere bir gayret ve şevk verir. gözü haram nazardan ve kulağı galiz, günah tabiattan kurtararak insanı insan eder. insanı yaratılış gayesine sevk eder. bu cihetle Ramazan orucu insana helal olanları terk ettirmesi, haramı kolayca terk etmesine vesile olur.

     Müminler Ramazan orucuyla Allah’tan gelen emirleri dinlemeye bir kabiliyet kesp ederler. Kendisine verilen cihazatı ve azaları layık oldukları hizmetlerde kullanmaya bir şevk ve gayret peyda ederler. Bu hususta meleke sahibi olurlar.