Ramazan orucunun beden sağlığı üzerinde mühim etkisi vardır. Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV) ‘’oruç tuttun sıhhat bulun’’ buyurmaktadır. Bunun manası gayet açıktır. Ramazan orucu sağlığa vesiledir. Tıp dünyası perhizin önemine vurgu yaparlar. Perhizin en uygun şeklini Allah kullarına oruçla teklif etmiştir.
Bilim şunu demektedir; insan küçük canlılar olan hücrelerden oluşmaktadır. Takriben bedenimiz 100 trilyon hücreden oluşmaktadır. Hücre en küçük canlı parçasıdır. İnsan takribi 100 trilyon canlının bir araya gelmesiyle oluşan büyük bir canlıdır. Bütün hücrelerde depolama sistemi vardır. İnsan yiyeceğini yediği zaman o lokma mideye gider orada hazım olunduktan sonra birkaç evreden daha geçerek faydalı kısmı hücrelere rızık olarak dağıtılmaktadır. Bütün hücrelere ihtiyacı olan madde ne ise, hatta ihtiyaç miktarı ne kadar ise o ihtiyacı ve miktarı kadar rızkı, Allah’ın vücudumuza koymuş olduğu kanunlarla muntazam ve mükemmel bir şekilde dağıtılmaktadır. Hücreler yine Allah’ın koymuş olduğu bir kanunla ihtiyacı kadar olan besini alır fazlasını da gelecekte rızık olmaması durumunda kullanmak amaçlı depolamaktadır. Bu depolama oranı takriben hücrelerde %40’a tekabül etmektedir. Yani hücre depoları %40 kadardır. Buna eski dilde Müslüman bilim adamları şahm demişler. şahm iç yağı anlamındadır.
Allah vücut sistemimizi muntazam ve mükemmel bir surette yaratmıştır. İnsanoğlu olası günlerce aç kalma durumunda insanın hayatının devam etmesi için rızkı iç yağı suretinde depolanmıştır. Bilim dünyası şunu demektedir. İnsan şayet yiyecek bir şey bulamazsa o iç yağı, yani hücrelerindeki depolanmış rızkı faaliyete geçer. İnsan o rızıkla idare ederek hayatını bir noktaya kadar idame eder. Hatta onlarca gün hiçbir şey yemeyip hücrelerindeki depolarda bulunan rızkıyla hayat geçirenlerde olmuştur.
Bütün yiyeceklerin son kullanma tarihleri vardır. O yiyecekler şayet kullanım tarihleri içerisinde kullanılmazsa bozulur ve bedene zararlı bir hale gelir. Aynen öyle de hücrelerimizde depolanmış rızkımızın, yani o iç yağının kullanım süresi ise çoğunlukla bir yıldır. İnsanı yaratan elbette insanı biliyor ve tanıyor. Emir ve yasaklarını da insanın faydasını gözeterek buyuruyor. Ramazan orucun yılda bir aydır. Bir yıl boyunca oruç tutmayıp yılını geçenlerde hücrelerindeki yağını yani depolanmış rızkını kullanamadığından o hücre depolarındaki yağın kullanım süresi geçtiğinden o iç yağı insana zarar vermeye başlıyor. Allah, insanı en iyi bilen olduğundan ramazan orucunu yılda bir ay olarak ona emretmiştir. Yıl boyunca depoladığımız rızıklarımızı şayet kullanamadığımız da diğer aya geçerek zararlı bir hale dönüşmemesi açısından ramazan orucuyla müminlerin depoları harekete geçer ve kullanım süresi dolmak üzere olan depolarımızdaki iç yağı tüketilerek sağlığa vesile olur. İşte ‘’oruç tutun sıhhat bulun’’ hadisinin birçok manasından biride bilimsel olarak böyle açıklanmaktadır.
İşte perhizin en faydalı ve verimli şekli oruçtur. Orucun bir manası da insana yemek-içmek adabını öğretmektir. Peygamberimiz bir hadisinde midenizi üçe bölün. Bir bölümünü yemek için, bir bölümünü su, bir bölümünü de nefes için ayırın buyurmaktadır. Yine sünnet olan tıka basa yememektir. Sofradan tam doymadan kalkmaktır. Ramazan orucu bu sünnetlere uyumaya insanı alıştırması açısından gayet derecede mühimdir.
Tıp ilminde dahi olan ve tıp ilminde yazmış olduğu kitapları 700 yıl Avrupa üniversitelerinde okutulan İbn-i Sina, yemek içmek ile alakalı yiyiniz içiniz ama israf etmeyiniz ayetini sadece tıp noktasından şöyle açıklamaktadır. Tıp ilmini iki satırda topluyorum. Yediğiniz zaman az yiyin, yedikten sonra dört beş saat bir şey yemeyin. Çünkü şifa hazımdadır.
Bediüzzaman hazretleri Muhâkemat adlı eserinde İbn-i Sina için bu zamanın yüz dâhisi kadar dahi olan İbn-i Sina der. Yani bu zamanın yüz dâhisini birleştir bir İbn-i Sina ancak eder. Bediüzzaman hazretleri burada dâhileri küçümsemiyor. Bununla İbn-i Sina’nın deha derecesini ortaya koyuyor. Yüz dahi kadar dahi olan İbn-i Sina, insan sağlığını yediği yiyeceklerin hazmedilmesine bağlıyor.
İşte sünnet olan hazmı kolayca gerçekleşen yiyecek kadar yiyecek tüketmektir. Yoksa hazmedemediği yemek üzerine tekrar tekrar yemek, yemek mideyi fazlaca yorar ve bir çare mideyi de hasta eder. Mideyi fazlaca yorarak karışıklığa meydan verir. Ramazan orucu bir ay mideye tatil-i eşgal (meşguliyetten tatil) ettirerek mideyi dinlendiriyor. Sahurlu ortalama 16- 17 saat, sahursuz 24 saat bir açlık çektirerek bir ay boyunca mide ve ona bağlı organlar dinlendirilerek, rahatlatılıyor. Hücreler hareketlendirilerek gün içinde depolanmış gıdalar tüketiliyor. Tüketilen depolar iftarda alınan yiyeceklerin içindeki besin maddeleri ile taze bir şekilde dolduruluyor. Böylece tarihi geçmek üzere olan depolardaki besin maddeleri harcanıyor ve zararlı bir hale dönüştürülmesine engel olunuyor. Bu maddi perhiz ile hareketlenen hücreler insanın aklının bile idrak edemediği manevi duygu ve hislerini harekete geçirirler.
Mesela insanda bundan hıfz-ı hayat hissi denilen hayatı koruma ve devam ettirme duygusu bu açlıkla harekete geçmektedir. İnsan oruç tutarak şuuren ölmeyeceğini bilse bile şuurumuzun dışında bu duygu harekete geçer ve yaşama tutunarak, insandaki tükenmişlik duygularını yok ederek, hayata tutunmaya bir meyil ve arzu ile insan psikolojisini de bu cihetle düzeltir. İnsana mutluluk verir yaşama tutunma hissi, hayatı koruma hissi, daimi yaşama hissi gibi hisler insanın şuuru taalluk etmeden hareketlenir ve insanın tükenmişlik hissine, hayattan bıkkınlık hissine, hayatın ağır yükünü kaldıramamak gibi hislerine galip gelir. Bu cihetle mutluluk hormonunu harekete geçirerek hayattan haz ve lezzet almamızı sağlar.
Ramazan orucu hem maddi hem manevi bir perhizdir. Cesedimize ve bedenimize sıhhat olduğu gibi ruhumuza ve kalbimize duyguları yönetmek ve faydalı bir şekilde kullanmak noktasından bir perhizdir. Duygularımız bu manevi perhiz ile hayattan matlup neticeyi verir.
İnsan, Ramazan orucuyla günün muvakkat ve geçici saatlerinde az bir sıkıntı çeker. Fakat hem ibadet etmiş olarak ahretini mamur eder. Hem de bedene perhiz ile sağlıklı bir vücuda sahip olarak dünya hayatını idame eder. En önemlisi de duygularını yöneterek ruhsal sıkıntıların üstesinden gelerek, ruhi ve kalbi bir cenneti dünyada iken tatmaya başlar. Saadet-i dâreyn dediğimiz iki hayatımızın mutluluğunu bununla Allah’ın iziyle temin eder.