Ramazan-ı şerifin birçok hikmetlerinden biri de müminlere hakiki ve manevi bir şükrün kapısını açmasıdır. Müminler bütün nimetlerin Allah’tan geldiğine iman eder ve ona göre hareket ederler. Fakat sair vakitlerde açlığın tam olarak nasıl olduğunu anlamadıklarından hakiki şükrü çok zaman yerine getirememektedirler. Çünkü müminler açlık vasıtasıyla meydana gelen fakirlerin acınacak acı hallerini tokluk mani olduğundan hakiki olarak idrak edemiyorlar. Sair vakitlerde önem vermediğimiz hatta önümüze getirildiği zaman yüzüne bile bakmadığımız çok nimetler var ki iftar vaktinde ne kadar kıymetli olduğunu tat aldığımızda fark ederiz.
İşte ramazan orucu bütün nimetlerin kıymettar olduğunu bize orucun açlığıyla öğretir. Bu sırdan dolayı ramazan orucu hakiki, halis ve geniş bir şükrün anahtarı hükmüne geçer. Her bir ramazan nimetler hazinesinin anlaşılmasına ve keşfedilmesine vesile olduğu gibi bunun neticesi olarakta hakiki ve manevi şükür olan nimetleri doğrudan doğruya Allah’tan bilmek, nimetlerin kıymetini takdir etmek ve nimetlere ihtiyacını hissetmek hakikatlerine bir anahtar hükmüne geçer.
Evet, Allah kâinat içindeki cansız varlıkları canlılar için yaratmıştır. Varlıkların bütünü bir daire şeklinde düşünüldüğünde o varlıkların merkezinde hayat sahiplerini yani canlıları yaratmıştır. Hayat sahibi varlıklar bir daire şeklinde tasavvur edildiğinde o dairenin merkezinde insanı yaratmıştır. Yani bütün kâinat çarkları canlıların yaşaması için tertip ve tanzim edilmiştir. Bütün cansızlar ve insan dışındaki canlılar çarkları da insanın yaşaması için işlemektedir.
Dolayısıyla kâinat fabrikasının en ala meyvesi insandır. Kâinatın bütün çarkları insanın yaşayışına ve ihtiyacına göre işlemektedir. Şimdi bütün kâinat çarklarını insan için yaratan Allah elbette insanı da bir mana için yaratmıştır. İşte insan nev’ini de bir daire şeklinde düşündüğünüzde o dairenin merkezinde Allah rızkı halk etmiştir. Bütün kâinat insan için çalışmakta insan da rızkı için çalışmaktadır. Verilen bütün rızıkların mukabilinde Allah bizden şükür istemektedir. Yani kâinat fabrikasının çıkardığı en ala ve en kıymetli mahsülü şükürdür.
Allah Kuran-ı Kerimde ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım buyurmaktadır. Dolayısıyla ibadet bir nevi Rabbimize yapılan şükür hükmündedir. Bütün şükürlerin en kapsamlısı da özü namazdır. İşte yaratılmamızdan maksut mana ibadetle Allah’a şükürdür. İnsanlar gafletle bu hakiki şükrü yapamamaktadırlar.
Ramazan-ı Şerifteki oruç bizlere yaratılış gayemizi ihtar etmekle Allah’ın bize verdiği nimetlerin ne derece şükre layık olduğunu gösterir. Kuran’ın muhkem kanunlarının mizanları ve ölçüsü, Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV)’in sünnet-i saniyesinin sağlam esasları doğrultusunda ramazan oruç tutulduğunda biz müminlere hakiki, halis ve geniş bir şükür kapısı ramazan orucunun anahtarı ile açılır. Bu sayede hakiki vazife-i insaniye olan ibadetle şükrün ve manevi, hakiki şükrün kapısı açılır. İnsanı hayatı boyunca inşallah hakiki bir Şakir (şükreden) hükmüne geçirir.