Rububiyet, Allah’ın terbiye edici sıfatıdır. Terbiye denince sadece terbiyenin manevi boyutu aklımızı gelir. Anne ve babanın evladını terbiye etmesi, okulda öğretmenin öğrencisini terbiye etmesi gibi manalar akla gelir. Fakat Allah’ın terbiye sıfatı olan Rububiyet hakikati çok boyutludur. Manevi, ruhi ve ahlaki terbiye olduğu gibi, maddi yönüyle de Rububiyet hakikati tecelli etmektedir.
Mesela marangoz odunu terbiyesinden geçirip sanatını icra ediyor. Odundan sehpa, masa vs. çıkarıyor. Yani odunu terbiye edip kullanışlı bir araç haline getiriyor. Aynen öylede Allah Rububiyetiyle varlıkları terbiye ediyor. Marangoz odundan sehpa yapıyor, Allah odunu terbiye ediyor odundan kiraz, kayısı, şeftali çıkarıyor. Kömürü terbiye ediyor elmas yapıyor. Allah’ın terbiyesinin tesirinde mucize vardır. Elmayı elma ağacından çıkarıyor ama elmanın ihtiva ettiği özellikle mesela koku, tat, renk ve vitaminin hiçbiri elma ağacında bulunmamaktadır. Ağacın beslendiği ve yararlandığı toprak, hava, su ve güneşte de bulunmamaktadır. Ayrıca ağacın temeli olan çekirdeğin içerdiği dört madde olan karbon, azot, hidrojen ve oksijen maddelerinde de bulunmamaktadır. Demek ki odunu ve ağacı terbiye eden zat mucizeyle iş görüyor.
Mesela Allah, Rububiyet sıfatıyla güneş sistemimizi terbiye etmiş ve keza kâinat fabrikasını tanzim etmiş belli bir düzende işlettiriyor. Sistemin ve kâinat çarklarının düzeni ve intizamı müthiş bir terbiye hakikatinin kâinatta işlediğini akıllara gösteriyor. Öyle bir terbiye ki dünyamız güneşin etrafındaki yörüngesinde zerre miktar şaşmıyor, yolunu kaybetmiyor. Adeta kâinat bütün varlıklarıyla Rububiyet hakikatinin büyüklüğü ve azameti karşısında mest olmuş gibi büyük bir sessizliğe bürünerek vazifesini ifa ediyor.
Kâinat ağacının meyvesi insandır. Nasıl ki ağacın bakımı yapılır ta ki meyve versin. Ağaca yapılan bütün işlemler meyvesi içindir. Aynen öylede kâinat ağacının bütün işleyişi meyvesi olan insan içindir. Şimdi AllahRububiyetiyle yeryüzünü insan için çok çeşitli ve mükemmel bir sofra hükmünde yaratmıştır. O sofranın en aziz ve muhterem misafiri insandır. Misafirin değeri ve aziz oluş mertebesi ise sofrasından anlaşılır. İnsanın misafiri ne kadar değerli ise ev sahibi o nispette bir sofra hazırlar.
İşte insan şu dünya hanında Allah’ın en aziz, muhterem ve mükerrem bir misafiridir. Allah yeryüzü sofrasını insanın şerefine kurmuştur. Türlü türlü nimetlerle o sofrayı donatmıştır. İnsanlar ise doğrudan doğruya Allah’tan gelen bu nimetlerin mukabilinde şükürle mukabele etmeyi bazen sebeplere takılarak, bazen de gaflet perdesi altına girerek unutuyor. İşte Ramazan-ı şerifteki oruç Rububiyetin insan için terbiye ederek tanzim ettiği kâinattaki nimetlere şükürle mukabeledir.Rmazan-ı şerifte müminler oruç tutarak o geniş ve büyük Rububiyet hakikatine topluca ibadetle mukabele ederler.
Mesela bir padişah sizin için bir sofra hazırlarsa siz padişahın huzurunda O buyurun demeden sofraya saldırırsanız bu durum nasıl oradaki başka misafirleri ve padişahı rahatsız eder. Aynen öylede Allah’ın verdiği nimetlere mukabil ancak O’nun emri, izni ve kanunu dairesinde yer ve içerseniz O’nu memnun etmiş olursunuz. Rububiyetine ibadetle mukabele etmiş olursunuz. Ramazan orucu işte böyle bir mukabeledir.