Diyanet İşler Başkanlığınca Ekim ayının ilk haftası (1-7 Ekim) 1986’dan itibaren “Camiler Haftası” daha sonra 2003 ten bu yana ise “ Camiler ve Din Görevlileri Haftası” olarak ihya edilmektedir. 2011 ‘den itibaren de toplum ve camii hususunda eksik olan taraflar dikkate alınarak Diyanet İşleri Başkanlığı’nca temalar belirlenip o tema bağlamında faaliyetler yapılmaktadır. “2011’ de Camii ve Çocuk, 2012’de Camii ve Engelsiz Camii, Engelsiz İbadet, 2013 Cami ve Aile, 2014 Camii ve Gençlik, 2015 Camii ve Beş Vakit Namazla Arınma, 2016 Camii ve Kitap. Bu yıl ise 2017 Camii ve Şehir, Medeniyet, 2018 “Cami ve Din Hizmetine Adanmış Ömürler, 2019 “Cami ve Hayat” ana teması belirlenmiştir.
Camiler, Müslümanların en değerli mekânlarıdır. İslam’ın müminleri namazlarını bir arada kılmalarının önemli olduğunu bilirler. Onun için cemaat olurlar. Bu da en iyi şekilde camilerde gerçekleşir. Hz Peygamberin devrinden bu yana camiler; tüm müminlerin dertlerini problemlerini sevinçlerini paylaştığı, hayati kararların verildiği, birlik ve beraberliğin pekiştiği mukaddes kurumlar olmuştur.
Yeryüzünde kurulan ilk mescit Kâbe-i Muazzama'dır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"İnsanlar için yeryüzünde kurulan ilk ev Mekke'de bulunan mübarek ve âlemler için bir hidayet kaynağı olan Kâbedir.(Âl-i İmran, 3/96).
Allah'ın elçisi yeryüzünde ancak şu üç mescidi ziyaret ve onlarda ibadet için yolculuk yapılabileceğini belirtmiştir; "Ancak şu üç mescit için yolculuk yapılabilir: Mescid Haram, benim şu mescidim (Mescidi Nebevi) ve Mescid-i Aksa" (Tirmizi, Salat, 325 )
Yüce Allah’ımız bir ayette şöyle buyurmaktadır: "Allah'ın mescidlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe inanan, namazı kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar ederler. İşte hidayet üzere oldukları umulanlar bunlardır." (Tevbe, 18)
“Toplayan, bir araya getiren” anlamındaki “camii” Kâbe’nin şubeleri olarak vasfedilen kutsal mekânlardır.
İslam'ın ilk günlerinden itibaren Müslümanlarca cami yapımına önem verilmiş ve Müslümanlar yaptıkları hayrın sonsuz olması için yarış içine girmişlerdir. Adeta cami yapmak ve yaptırmak, ilmin, imanın ve dindarlığın göstergesi haline gelmiştir.
Peygamberimiz (s.a.v.) camii yaptırmanın fazileti ile ilgili şöyle buyuruyor:“Kim Allah rızası için mescit yaparsa, Allah, benzerini onun için cennette inşa eder.”( Buharî)
“Bir mümine öldükten sonra amelinden ve yaptığı iyiliklerinden ulaşacak şeylerden biri de, yaydığı ilim, geride bıraktığı iyi evlat, miras olarak bıraktığı mushaf-ı şerif, yaptırdığı mescit, yolcuların barınması için inşa ettiği ev, akıttığı su, sağlığı yerinde iken malından çıkarıp verdiği sadakadır. Bunlardan hangisini yapmış ise öldükten sonra onun sevabı kendisine ulaşır.” “Evinde güzelce abdest alıp camiye giden kimse Allah’ın ziyaretçisidir. Ziyaret edene Allah ikramda bulunacaktır.”( Et-terğib vet-Terhib C.1, s.214) Peygamberimiz zamanında
Mekke’nın kayalıkları Beytullah sayesinde Mekke-i Mükerreme oldu.
Mescid-i Nebevi ile uğursuz şehir Yesrib Medine oldu. İslam devleti ve medeniyetinin intişar ve inkişafı Mescidi Nebevi ile oldu. Mescid-i Nebevinin icra ettiği Fonksiyonlar:
1-Mabed, 2-protokolün olmadığı bir toplanma yeri 3-Eğitim merkezi, (Suffa Mektebi) 4-Hükümet merkezi, 5-Askeri karargâh, 6- Mahkeme salonu, 7-Hastane, 8-Hapishane, 9- Kültür merkezi. (Ahmet Önkal; Resulüllah’ın İslam’a Davet Metodu))
Tarihi boyunca cami merkezli toplumlar ve medeniyetler kurulmuştur. Külliyat olma vasıfları medeniyetlerin beşiği ve şehirciliğin en güzel örnekleri olmuştur.
Camiler, birbirimize merhamet etmeyi, acıları paylaşmayı, kimsesiz-yoksul, dul ve yetimlere yardım etme duygularını kazandığımız ilim irfan mektepleridir.
Bu mabetler sayesinde fikirlerimiz, zikirlerimiz, omuzlarımız, bedenlerimiz, ruhlarımız tek vucut haline gelmektedir. Bu mescitler vesilesiyle aramızda fitne, fesad ve ayrılık tohumları, hastalıkları uzak durmaktadır. Allah’ın mescitler sayesinde bizden uzaklaştırdığı fitne ve ayrılık tohumlarını biz de kendimizden uzak tutmak zorundayız. Bir kudsi hadiste Peygamberinin diliyle Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“Ben yeryüzü halkına azap etmeyi murat ettiğimde, mescitleri inşa, tamir, tanzif ve tenvir edenleri, benim rızam için birbirini sevenleri ve seher vaktinde istiğfar edenleri görünce, onlara azap etmekten vaz geçerim.”(ilahi hadisler. No:43)
Camiler denilince akla ilk gelen elbette imamlar ve din görevlilerimizdir. İmam kelimesinin bugünkü bizim anladığımız manada sadece namaz kıldıran bir memur değil; topluma yol gösteren, önder olan, örnek olması gereken bir kişi olması gerektiğine dair anlamlara gelmektedir. İslam'ı en iyi yaşayan bir timsal, rehber, mümessil demektir. Bu özelliklerinden dolayıdır ki tarihte İmamların önderliğinde çok güzel işler yapılmıştır.
Din görevlisi, temsil gücü yüksek mümtaz şahsiyetlerdir. İnsan topluluğu ile ilişki içinde bulunan din görevlileri, bu insanların kişisel problemlerinden din alanına giren problemlerine varıncaya kadar çok geniş bir yelpazede farklılık taşıyan sorunların çözümünde rehber olarak görev yapmaktadır. Kur’an ve Sünnetle yaşayan, takva sahibi, ahlaki güzellikleri en üst seviyede olan, kibar ve ne dediğini iyi bilen, içinde yaşadığı toplumun edep ve erkânını iyi bilen, nerede ne zaman nasıl davranılacağının günlük ölçütlerini kullanabilen örnek şahsiyetler oldukları müddetçe her zaman insanlar din görevlisinin sözlerinden, uyarılarından, davranış biçimlerinden etkilenerek aydınlanmışlardır. Bundan dolayıdır ki din gönüllüleri her türlü ayrımcılık ve tefrikadan uzak, mütevazi, sevgiyle hareket eden, toplumun iyiliği bulması için hayırda yarış içinde olmalıdır. Kinci, taassupçu, örgütçü, cemaatçi ve ırkçı olmamalıdır.