Mümin aynadır; güzellikleri yansıtır, kandildir; karanlıkları aydınlatır. Örnektir, rehberdir; hayra hasenata yönlendirir. Bilir ki herkes müslüman olmayabilir ya  da Kuran ve sünneti okumayabilir ancak kendisinin okunduğunun farkındadır. Bu nedenle davranış biçimlerine dikkat eder, temsil ettiği dinin tüm güzlliklerini hayata yansıtmaya çalışır.

 Efendim tarihi altın sahifeler olan bir geçmişimiz var elhamdulillah. Önemli olan geçmişi ile övünmek değil; övünçle beraber onlar gibi hayatımıza İslami hükümleri ve ahlakı hakim kılmaktır.Onları talim ve terbiye eden hususlar ve kurallar bizim de elimizdedir. Aradaki fark onlar isim ve cisimleriyle; söz ve özleriyle İslamı yaşıyorlardı. Biz ise isim ve söz ile yetinmekteyiz ve ne olduğumuzu ve hedefimizin ne olduğuna dair tam bir tespit yapamadığımızdır. Fazla uzatmadan buyrun bir kaç  örnek davranışa beraber bakalım...............

Osmanlıların ilk Şeyhülislami Molla  Fenari, Şeyhülislam olmadan önce Bursa kadısı idi. Onun Kadılığı sırasında bir adam pazardan bir at satın aldı. Fakat alışverişin hemen arkasından atın hasta olduğunu fark etti. Geri vermesi gerekiyordu, ama satın aldığı adamı zorluk çıkartır , atın hastalığını kabul etmez diye önce kadıya gidip resmi kanaldan işi sağlama bağlamak istedi.

Mahkemeye gittiğinde kadıyı (Molla Fenari) yerinde bulamadı. İşini ertesi güne bıraktı. Fakat at o gece öldü. Adam ertesi gün olanları kadıya anlattı, mağdur olduğunu, ne yapması gerektiğini sordu.

Molla Fenari: “ Senin zararını ben ödeyeceğim“ dedi. Adam hayretle kadıya baktı,   “ Niçin siz ödeyeceksiniz, konuyla hiçbir ilginiz ve suçunuz yok ki…” dedi.

Molla Fenari , ”Evet öyle görünüyor ama aslında benim de suçum büyük. Eğer sen dün makamıma geldiğinde ben yerimde olsaydım, olaya müdahale eder, atı geri verdirir, paranı iade ettirirdim. At da sahibinin elinde ölmüş olurdu. Bu imkan şimdi yok olmuştur. Senin zararına benim makamımda bulunmamam sebep olduğu için zararını ben ödeyeceğim” dedi ve ödedi.

Adamın biri Harem–i Şerif'in kapısında durmuş hiç durmadan şu duayı yapıyordu:
"Ey doğrulara yardım eden, haramdan kaçınanları koruyan Allah'ım!"
Bu halini görenler ona:
"Sen başka dua bilmez misin?"
Bu duayı tekrar etmesinin sebebini şöyle anlattı:
"Ben Beyt–i Şerif'i tavaf ederken ayağıma takılan şeyi eğilip aldım. Bir de baktım ki, içinde bin altın bulunan bir torba. Şeytanımla imanım mücadeleye tutuştular. Şeytanım 'Bin altın çok büyük bir servet, senin bütün ihtiyaçlarını karşılar' dedi. İmanım ise, 'Bu haramdır, boşuna saklama, sahibini bul, teslim et' dedi. Ben böyle mücadele içinde iken birinin sesi duyuldu.
–İçinde bin altın bulunan kesem kaybolmuştur. Kim buldu ise versin, ona otuz altın vereyim. Bin haramdan, otuz helal hayırlıdır, diyerek keseyi sahibine teslim ettim. O da bana otuz altın verdi. Bunu alıp bakırcılar çarşısında gezerken bir Arap kölenin bu paraya satıldığını görünce onu satın aldım. Aradan epeyce zaman geçti, bir gün çevremizde acayip kılıklı adamların peyda olduğunu gördüm. Bir iki gün geçince, bu adamlar kölemle konuşmaya başladılar. Benim bilmediğim bir lisanla konuşuyorlardı. Köleye neler oluyır diye sordum. Bana anlattı:
–Ben Mağrip sultanının oğluyum. Babam, Habeş melikiyle savaştı ve kaybetti, bende esir düştüm buralara satıldım. Babam beni aylardır aratıyordu. Bu adamlara elli bin altın vermiş ki; beni buldukları yerde satın alsınlar. Sen bana çok iyilik ettin, kendi evladın gibi baktın. Bundan dolayı memnun oldum. Bunlar beni satın alacaklar sakın aza razı olma, elli bin altın karşılığında beni sat.
Kölemin dediği gibi oldu. Elli bin altına sattım. Bu kadar büyük bir servetle bir kısım mallar alıp Bağdat'a gittim. Orada açtığım dükkânda mallarımı satıyordum. Bir gün bir tanıdığım çıkageldi ve bana:
–Falan yerde bir tüccar dostum vardı vefat etti, ay gibi güzel kızcağızı yetim kaldı gel bunu sana alalım, dedi. Ben de kabul ettim ve evlendik. Evimize çekilince, kızın getirdiği çeyizler dikkatimi çekti. Küçük kutuların içinde altınlar vardı. Sordum:
–Bu altınlarda neyin nesi?
–Bunlar babamdan bana kaldı. Dokuz kutuda yüz, bir tanesinde de yetmiş altın var. Merak ettim, bir tanesi niçin eksik, bunun sebebini sorduğumda kızcağız dedi ki:
–Babam bu keseyi Harem–i Şerif'te kaybetmiş, bulan bir helalzade keseyi verince otuz altını ona hediye etmiş, geride kalan altınların hepsi buradadır.
Bunun üzerine ben Allah'a hamd ve şükürde bulundum, bunlar hep doğruluğun, iyiliğin bereketi, diyerek olayı kızcağıza anlattım.

 Hazreti Peygamber (Sav) Şöyle Buyurdular: “ Size doğruluk yaraşır. Doğruluk insani iyiliğe, o da cennete çeker, götürür. İnsan, kendini bir kere doğruluğa verip, o yola yöneldi mi, hep doğru söyler, doğruyu araştırır. Böylece o insan, ALLAH katında “ Sıddık“ olarak yazılır…“ (Buhari, Edeb, 69; Müslim, Birr, 105; Ebu Davud, Edeb, 80)

Bu misaller tarihin tozlu sayfalarında anlatılan hikaye olarak kalmasın. Örneğimiz olsun ki şahlanışımıza vesile olsun ve sonraki nesle şeref sayfası olarak bizim de bırakacağımız anılar, örnek hayatlara rehber kılsın….. Selametle...