İslam dinindeki yerleşik anlayışa göre aile, sosyal hayatın sürekliliğine ve toplumsal hayatın merhalelerine etki eden başlangıç noktası gibidir. Kâinat için son derece önemli olan insan gibi bir varlığın meydana gelişi olgunlaşması ve sağlıklı nesillerin devamı ancak aile müessesesi ile sağlanabilmektedir. Nikâh akdi ile birbirlerine bağlanarak evlilik birliği meydana getiren eşler her şeyden evvel birbirlerine ve çocuklarına karşı olan her türlü sorumluluklarını iyice idrak etmiş olmalıdırlar. İslam’ın asli kaynakları Kur'an ve sünnet bu husus üzerinde önemle durmaktadır.

Aile kurumu İslam'ın önemsediği en önemli kurumlardan biridir. Hayatta kalındığı sürece devam etmesi beklenen ve hatta etkileri ahiret yurduna bile geçen bir birlikteliktir. Hem sanayileşmenin hem de çağın getirmiş olduğu etkileri eşlerin ailedeki görevlerine kadar uzanan yenilikler karşısındaki zorunlu değişim ve dönüşümden aile mefhumu da payına düşeni almıştır. Bu süreçte aile kurumunun devamının sağlanabilmesi, her türlü yıkıcı etkilerden korunması bilhassa daha mutlu ve huzurlu ailelere sahip olmanın temel ilke ve prensiplerinin yaygınlaştırılması amacıyla aşağıda sunulan tedbir ve tavsiyelerin uygulanması gerekmektedir.

Mutlu ve huzurlu bir aile ortamında yaşamak her insanın temel arzusudur. Zira insanın en huzur duyması gereken yerlerin başında hiç şüphesiz önce yüce Allah'ın huzuruna çıktığı yer ve onunla baş başa olduğu an, sonra da kendi hayırlı yuvasıdır. Kadın ya da erkek olsun evlenip aile kuran her insan öncelikle yalnızlıktan kurtulmak, her zaman sevinçlerini ve sıkıntılarını paylaşabileceği birini yanında görmek, yaşamını yeryüzünde soyunu en iyi şekilde birlikte devam ettirebilecek bir hayat arkadaşı ile sürdürmek, eşi ve çocukları ile uyumlu ve huzurlu bir birliktelik yaşamak ister. Bunun için özet ifade ile hayat boyunca devam edebilecek mutlu bir aile kurmak ister.

 Mutlu bir ailenin temel taşlarını canlı tutabilmek için tek tarafın değil eşlerin her birinin gayret göstermesi gerekiyor. Ailede oluşturulması hedeflenen huzurun ve mutluluğun ipuçları iman, sevgi ve saygı, karşılıklı güven, ilgi ve destektir. Elbette ki iman, inanmış bir aile için en başta düşünülmesi ve yaşanması gereken ana mutluluk kaynağıdır. Kaza ve kadere, ahiret gününe inanan, Allah’a tam bir teslimiyetle dayanan, tevekkül eden eşlerin her biri rıza ve kanaat çizgisinde olduğundan mutlu bireylerdir. Müslüman ailede ailenin bütün fertleri ve özellikle eşler, inancını yaşamalıdır. Aile sağlam bir imana sahip olmalı, sevgiyi canlı tutmalıdır. Sevginin olmadığı bir aile ortamında mutluluktan söz etmek mümkün değildir. Çünkü sevgisiz yapılan işler hep isteksiz yapılır, o işlerden zevk alınmadığı gibi fayda da görülmez.

 Hz Peygamberin  (sav) “Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız“  (Buhari, iman: 93) buyurduğu gibi Müslüman olmak ancak karşılıklı samimi sevgi ile gerçekleşir. İman sevgiyi, sevgi samimiyeti, samimiyet güveni çağrıştırır. Karşılıklı güven de her davranışın açık ve samimi yapılmasıyla gerçekleşir. Yani yalan söylememekle, arkadan gizli iş çevirmemekle, içi dışı bir olmakla, verilen sözlerde durmakla gerçekleşir. Eşinin inancından ve sevgisinden şüphe etmeyen ve her konuda güvenen eş hayatı boyunca her sıkıntıyı birlikte aşabilme gücünü kendinde bulur, eşini kaybetmemek için kendi varlığını ortaya koyar, ilgi ve desteği her yeni gün artar. Güvenden yoksun bir ailenin mutlu bir hayat sürmesi mümkün değildir.  Aileye hayat veren sevgi ve saygı yerini alan güvensizlik, eşler arasında şüphe tohumlarını atar, şüphe de aile bağlarını koparır.

Nikâh gibi yazılı ya da sözlü ilan edilmiş bir antlaşma vefayı gerektirir. Ailenin iskeletini oluşturan eşler kendi aralarında birbirine verdikleri sözde durmalı ve bu söze vefa göstermelidirler ki kurdukları aile vefakâr ve mutlu bir aile olarak devam edebilsin. “Onlar sizin için elbisedir, siz de onlar için elbisesiniz.“ (Bakara Suresi: 187)  ayetinde olduğu gibi eşlerin birbirlerine maddi ve manevi yönden koruyucu bir kalkan oldukları ifade buyurulmuştur.

Aile bireyleri kendi mutluluklarını önemsemeli ve ona hedeflenmelidir. Fakat kesinlikle kendi mutluluklarını başkalarının mutsuzluğu üzerine bina etmemelidirler. Aile bireyleri bencil olmamalı, ben değil önce sen diyebilmelidir. Bu duyarlılığı diğer ailelere de göstermeli, bilgi ve birikimlerini paylaşmalı, sıkıntılı ailelere ellerini uzatıp toplumun ıslahı yönünde görevler üstlenmelidirler.

 Eş ve çocukların Allah'ın paha biçilmez bir hediyesi ve emaneti olduğu bilinci ile hareket edilmelidir. Hayat ve fıtrat gereği yüklenilen sorumluluklar da menfaat değil Allah rızası güdülmelidir. Bu kapsamda aile reisine önemli görevler düşmektedir. Bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerini başkalarına muhtaç bırakmamalıdır. Ev halkının sadece karnını doyurulması, giydirilmesi asla yeterli değildir, onların başkalarının desteğine muhtaç bırakılmamaları ve her birinin aile huzurunun ve gururunun kaynağı olabilecek hayırlı birer fert olabilmeleri yönünde her türlü vazifesini yapmalıdır.

 Hiçbir görev aile olma görevinin önüne geçemez. Ne iş, ne nafile İbadet, ne züht ne de takva eşlik görevlerini ihmal etmek için geçerli bir gerekçe değildir.  İbadet en önemli sorumluluktur; fakat nafile ibadetlerle gece ve gündüz bütün zamanlar doldurularak ailenin ihtiyaçları görmezden gelinmemeli, ertelenmemelidir.