Yüce Allah, ailenin huzur kaynağı olmasını, karı koca arasında biyolojik ve psikolojik yönden eşsiz bir tamamlayıcılık ve uyum var etmiş, sevgi, şefkat ve merhamet duygularıyla karı kocayı birbirine alıştırıp, mutluluk kaynağı yavrular armağan ederek aradaki bağlılığın iyice güçlenmesini ihsan etmiştir.

 Yeri doldurulamaz bir nimet ve güzellik kaynağıdır çocuklar. Kur’an-ı Kerim çocukları hayatın süsü ve göz aydınlığı olarak tarif etmektedir. (Kehf Suresi, 46/Furkan suresi 74) Ellerinden tutulup hayata hazırlanmayı bekleyen çocuklar duygusal, bedensel ve zihinsel yönden korunup gözetilmeye muhtaç birer emanettir. Çocukların fiziksel,  zihinsel sosyal ve ruhsal açıdan sağlıklı gelişebilmeleri maddi ve manevi ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için sıcak bir aile ortamına ihtiyaçları vardır. Doğal ve makul olan her çocuğun kendi aile ortamında yetiştirilmesidir. Bunun sağlanabilmesi için ana-babanın sorumluluklarının bilincinde olması gerektiği gibi toplumun da bu yönde sorumluluk bilinci taşıması gerekmektedir.

İnsan duygu ve değerlerini esas itibariyle ailede kazanır. Temel orasıdır, hamur orada yoğurulur, karakter orada şekillenir. İnsanların kişilikleri, mizaçları ve ahlaki kimlikleri aileden alınan değerler üzerine kurulur. Ruh sağlığı yerinde, özgüven sahibi çocuklar sağlıklı ailelerde yetişir. Çünkü orada sevgiyi ve İlgiyi yaşar, paylaşma ve yardımlaşmayı öğrenirler. Aile ocağı bir de Kur'an'ın manevi atmosferi ile süslenir, Rasulullahın sünnetiyle bezenirse işte o zaman dünya evi huzur, sekinenin ve rahmetin de ocağı olur, ev sakinleri rahmet ve berekete ulaşırlar. Böyle evlerde her namaz vaktinde manevi bir iklim yaşanır. Kıyamlar, rükûlar ve secdeler ile imanlar tazelenip sadakat ve itaat duygularının pekiştiği Allah Teâlâ’nın hoşnut olduğu rahmetini lütfettiği hayırlı evlerden biri olur.

Fecr Suresi 24. ayet yeryüzünde dünya hayatı sona ermiş ahirete göçmüş insanların dilinden bir cümle aktarıyor. Ebediyete göçmüş insanlar bir cümle ifade ediyorlar: “Keşke ben de hayatım için bir şeyler yapsaydım“ hayatım dedikleri, bu hayat değildir, ebedi hayattır işte ebedi hayat için yapılanların, kazanımların gururla iftiharla ilave edileceği en güzel yer aile yani dünyadaki cennettir. Bu ifade bizzat Hz Peygamberin ifadesidir.

İlk nefesin alındığı ilk lokmanın tadılıp ilk üzüntü ve sevinç duygularının yaşandığı ve ilk eğitimin alındığı ortam aile fertlerinin çevrelediği ortamdır. Kişinin şahsiyet ve kabiliyetinin gerçekleştiği yerdir aile. Çocuğun hem ruhen hem bedenen gelişmesi için en iyi ortam aile ortamıdır çocuk ihtiyaç hissettiği sevgi şefkat ve İlgiyi ancak aile yuvasında bulabilir. Bu durumun en canlı delili fevkalade maddi imkânlara sahip olsalar bile çocuk bakımı ile ilgili yer ve kurumların ailenin yerini tutmadığıdır.

İslam'a göre çocuğun eğitimi ile meşgul olmak öncelikle babaya ikinci derecede ise anneye farzdır. Anne babaya bu sorumluluk verildiğine göre çocuk eğitimini kabul edecek bir yetki ve kapasitede yaratılmışlardır. Bu dini bir vazifedir, bir sorumluluk ve ödev olduğu kadar aynı zamanda bir haktır. Kişi bu sorumluluktan kaçamayacağı gibi bu hakkı da hiçbir şekilde elinden alınamaz.

İslam toplumunda vazife ve sorumluluklarda biyolojik ve psikolojik yapının dikkate alındığını göz ardı etmemek gerekir. Bu durum Allah Teâlâ’nın erkek ve kadını farklı özelliklerle donatılmış olarak yaratışına son derece mutabıktır.

Kur’an-ı Kerim'den ve sünneti Rasulullahtan dersini almamış, onlarla rabıtasını koparmış, rehber edinmemiş, bunun yanında kendine sadece aklını ve yanlış arkadaşları yoldaş, dost edinerek yanlış yollara giren ebeveynler ziyanda olduklarını bilmelidirler. Çünkü evlat, güzel yetiştirilip insana yakışır bir hayat geçirmesi temin edilmezse anne babasının vebal altında kalmasına sebep teşkil edebilir. Ebeveynlerin çocuk eğitimi hususunda davranış örnekleri göstermeleri ve takip ve taklit edilecek rehberlerini iyi bilmeleri gerekiyor. Yüce Allah taklidi edilecek kişilerin Allah'a yönelen kişiler olması gerektiğini  “Bana yönelenlerin yoluna uy! “(Lokman, 15 ) bu ayet ile belirterek taklit ve örneklikte öncelikle bu şartın aranması gerektiğini bildirmektedir.

İslam'da çocuk buluğ çağına gelinceye kadar yaptığı hareketlerden sorumlu tutulamaz fakat anne baba bu çağlarda ona gerekli eğitimi vermek konusunda sorumludurlar. Eş seçimi ile başlayan bu sorumluluk çocuk ergenlik çağına gelinceye kadar anne baba da devam eder. Ergenlik çağından sonra da ebeveynin sorumlulukları devam eder. Çocuğun eğitimi konusunda babaya düşen asıl görev bizatihi bu işi omuzlarına alması eğitimi tek elden yürütülmesi değildir. Bu konuda annenin eğitimi ve yetiştirilmesi ve gerekirse dışarıdan uzman öğreticiler veyahut ailedeki daha tecrübeli kişiler desteğiyle de bunu yürütebilmesidir.

İyi yetişen, eğitimli çalışan ebeveynler yalnız başlarına çocuklarına sağlıklı ve güvenli bir eğitim verebilirler. Burada eğitim denince genellikle ilk akla gelen üniversite mezunları oluyor. Ebeveynlik üniversitelerde ediniyor olsaydı bugün eğitimli dedikleri kesimin fevkalade çocuklar yetiştirmesi gerekirdi. Yani büyük bir çoğunluğu sağlam ailelerden müteşekkil olacak, ailevi sorunlar en aza indirgenecekti. Bu yüzden bitirilen okul sayısı alınan diplomalar ebeveynlik eğitiminde kıstas değildir. Bu eğitim okullarda okutulanın haricinde bilimselliğin yanında tecrübe, taklit ve temsil gerektirir. Ayrıca ne üniversitelerde ne de öncesindeki okul hayatında (bazı branşlar hariç) aile ve ebeveynlik üzerine maalesef eğitim verilmemektedir. Bugün anne ve babalardan çok okul ve öğretmenleri ile vakit geçiren çocukların bu eğitimi aile ortamında tamamıyla almaları güçleşmiştir. Burada konunun yetkililerine ve uzmanlarına ayrıca iş düşmektedir. (Yararlanılan Kaynaklar: 1-Kuran Yolu Türkçe Meal Ve Tefsiri, Dib 2-Ailede Din Eğitimi, Prof. Dr. Abdurrahman Dodurgalı) 3-Koruyucu Aile Olmak, Kagem  4-Evlilik, Hayreddin Karaman 5-Ailede Eğitim,  Doç. Dr. Hüseyin ağca 6-Aile Ve Gençlik, Doç. Dr. İsmail Karagöz)