EVDE KAL, HAYAT EVDE BAŞLAR!

         İnsan, yaşamını devam ettirebilmek için hayatı boyunca birçok şeye ihtiyaç duyar. Bunların en başında beslenme, korunma, sağlık gibi ihtiyaçları sıralayabiliriz. İşte tüm bu ihtiyaçlarını ancak barınma/ikamet şartıyla gerçekleştirebilir. Bu yüzden insan, içerisinde hayatını sürdürdüğü/sürdüreceği mekanları her zaman için ihtiyaçlarına uyumlu bir şekilde inşa etmiştir. Özellikle teknolojinin hayatımıza bu kadar hakim olmadan önceki dönemlerinde evler yaşam koşulları göz önünde bulundurulup daha çok; güven, huzur ve mutluluk merkeze alınarak oluşturulmuştur. Yani temel hareket noktası aileyi kurmak ve korumak olan, “ev” denilen bu mekânlar hep insanların arasındaki bağları güçlendirmeye vesile olmuştur. Ve bu sayede toplumsal yapımızın temel çekirdeği olan aile kurumu, böylece her yönüyle hayat bulmuştur. Evlerimiz karşılıklı sevgi ve saygının hissedildiği, bireylerin sorumluluk bilinci kazandığı kutsal mekânlardır. Bu manada ev güvendir, sadakattir, paylaşmaktır daha da önemlisi ev mahremiyettir.

          Evlerimiz aynı ortamı paylaşan bireyler olarak bizlerin bir aile olduğumuzun en müşahhas halini ifade eder. Zira aile olmak karşılıklı hassas bir ölçüye, merhametli bir ilişkiye, dengeli bir iletişime ve kalpten bir aidiyete sahip olmak demektir. Zaten insanları bir araya getirip et ile tırnak, ruh ile beden, birlik ve beraberlik içinde kılan da bu değil midir? İşte bu yüzden kişinin temel duygusal ihtiyaçlarını karşılayıp paylaşması, güvende olduğunu hissetmesi ve kendini geliştirip tamamlaması için bir aileye ait olması çok önemlidir. Dolayısıyla bireysel gelişime ve toplumsal düzene uyum için aile olmaya… Aile olmak için de bireylerin altında kederi ve sevinci birlikte soluduğu bir çatıya/eve ihtiyaç vardır. Çünkü “aile” toplumun en küçük birimidir. “Ev” ise, aile dediğimiz bu mühim ve müthiş organizasyonun anlamlı ve amaçlı hale geldiği kutsal mekandır/mevzidir. Evet, aile toplumsal yaşamın temel dinamiği, ev de bu temelin kalesi/korunağı/karargahı ve hayatın odağındaki meskenidir.

          Ancak özellikle modernitenin hayatımızda etkisini arttırdığı şu zamanlarda evlerimizin haline ve ailelerimizin gidişatına dair çok dertliyiz. Ne yazık ki ailelerimizde paylaşımdan kaçınıp bencilliğin yayıldığına, sorumluluğun terkedilip ilgisizliğin oluştuğuna… Birlik ve beraberliğin bozulup dağılmanın sıradanlaştığına… Mahremiyetin tükenip iffetsizliğin baş gösterdiğine şahitlik ediyoruz. Hepimiz evlerimizde aynı çatının altında yaşadığımız halde aile içinde sağlıklı iletişim kuramadığımızdan… Misafir ağırlamanın unutulup komşuluk ilişkilerinin bittiğinden… Akrabalık bağlarının koparılıp merhametin ve muhabbetin tükendiğinden yakınıyoruz. Maalesef günümüzde her ev adeta sakinleri tarafından hızla birer hapishaneye dönüş(türül)üyor.

          Öyle ki artık ailece aynı sofranın etrafında buluşabilmek adeta imkânsızlaştı. Ailedeki her ferdin kendi odasında ve özelinde kurduğu apayrı dünyalarının varlığı inkar edilmez oldu. Kendisini etrafındaki varlıklarla iletişime kapatan ve toplumsal yaşantıdan koparan tuhaf bir ruh hali her birimizi ele geçiriyor. Merkezine yalnızca kendimizi yerleştirdiğimiz bu hayatın bizleri taşıdığı her mekanı birer hapishaneye çeviriyoruz. İnsani ilişkilerin sıfıra indirildiği apartmanlar adeta birer toplama kampına ve içindeki dairelerin her bir odası tek kişilik hücrelere dönüşmüş. Oysa ev, sevdiklerimizle güne başladığımız ilk yer, acıyı tatlıyı birlikte soluduğumuz mekan, fertten topluma hayatın inşa edildiği mekteptir.

          Bu gün adına COVİD-19 virüsü denilen toplumsal bir musibetle yüz yüze kalmış bulunmaktayız. Duamız, umudumuz başta ülkemiz ve milletimiz olmak üzere bütün insanlığın bu salgından kısa sürede kurtulmasıdır. Tam da bu noktada büyüklerimizin “bir musibet bin nasihatten evladır” dediği sözü anlamlı kılma vaktidir. Zira bilim insanları bu virüs salgınını en az hasarla atlatabilmenin doğru yolunun hijyene dikkat ve sosyal mesafenin korunması olduğunu söylüyor. O yüzden hem hijyenin sağlanabilmesi hem de kalabalık ortamlardan uzak durabilmenin en kolay/doğru yolu için evde kalın deniliyor. Buna hayat kurtaracak bir öneri olarak bakıldığı için “evde kal” “hayat eve sığar” “evde hayat var” şeklinde çağrılar yapılıyor. Anlaşılan sağlığımız için toplum olarak bir müddet rutinin dışına çıkmamız gerekecek.

          Bunun zorunlu bir durum olduğunu bilmeli ve musibetten birçok hayır çıkarabilmek için gayret etmeliyiz. Aile içi iletişimi daha fazla sevgi ve muhabbet eksenli bir zemine çekip ilişkilerimizde varsa aksayan yönler müdahale edebiliriz. İç alemimiz, ruhumuz, bilincimiz ve düşüncelerimiz ile ilgili kendimizle yüzleşerek muhasebe yapabiliriz. Her yönüyle bizi mekanikleştirip bencilleştiren çağın saldırılarına karşı insani erdemleri koruyarak kimsesize, yoksula özellikle de bu krizden dolayı işini kaybeden kardeşlerimize maddi ve manevi anlamda destek olmalıyız. Sınırlarda çoğu zaman sığınacak bir çadır bile bulamayan mültecilerin evsizlik acısını hissedebilir. Ailesini kaybedenlerin kederli yalnızlıklarını ve ıstırap dolu hayatlarını anlayabiliriz. Belki böylece başımızı sokabildiğimiz ev ve sahip olduğumuz aile nimetleri için daha çok şükredebiliriz.

          Görüyoruz ne yazık ki, kentlerimiz büyüdükçe yüreklerimiz küçülüyor, evlerimiz genişledikçe huzursuzluğumuz çoğalıyor. Ulaşımımız kolaylaştıkça sılayı rahimden uzaklaşıyoruz. İletişim ağlarımız hızlandıkça konuşup anlaşmamız zorlaşıyor. İşte bu yüzden belki de bu kadar büyümenin doğru olmadığını anlamamız için evimize çekilip asıl/gerçek dünyamızın hacmini görmemiz bize iyi gelecek. İletişim ve ulaşımımızın bu kadar hızlı/kolay olmasının hiçbir zaman bizleri tatmin etmeyeceğini anlamamız için bunca telaştan sıyrılıp eve kaçıp hayatı durdurmamız iyi gelecek. Bize düşen hem bu salgından en az zararla kurtulmamız hem de hayatımızın genel bir muhasebesini yapmak için evde kalmamızdır. Unutmayalım ki, hayat evde başlar. Çünkü her insanın hamuru ebeveynlerinin ellerinde ilk önce bir evde yoğrulur. Toplumu oluşturan yönetici-yönetilen, amir-memur, avam-havas, kadın-erkek her bireyin ahlak ve karakter tohumları aile duasıyla ev toprağına atılır. Ve böylece her insan bir evden filizlenip hayata başlar/karışır. O halde gelin rutinin dışına çıkacağımız bu süre içinde hayatımız ile ilgili etraflı bir muhasebe  yapalım ve hep birlikte #evdekal çünkü #hayatevdebaşlar diyelim.