Doğu illerimizin incisi Ağrı’nın yiğit gazetecilerinden Kerem Engin kardeşim kaleme aldığı “ Ey Emaneti Yüklenen İnsan” kitabını göndermişler. Ne yalan söyleyeyim, elimde Gürgün Karaman’ın 133 sayfalık bitiremediğim “Asa İle Felsefe” kitabı vardı. Kendisi aynı zamanda Ağrı Memleket gazetesinin yayın yönetmeni ve köşe yazarı olan Kerem Engin kardeşimle meslektaş olunca bir çırpıda okudum kitabını.

Anlatılan konuların yabancısı değildik hiç şüphesiz. Ancak ne var ki, farklı bir yüreğin kalem tutan ellerinden billurlaşıp tane tane dökülen kelimeler daha çok anlamlandırıyor konuları. Aynı coğrafyanın farklı ikliminden, insana ve emanetine bakış açısı ayrı bir değer katıyor konunun ehemmiyetine. Öyle ya! Dünyanın neresine gidilirse gidilsin insan insandı. Aradaki fark, insan olduğunu hatırlamak ve insan kalabilmek. İşte bunu yapmış Kerem bey kardeşim.

Kitabı baştan sona anlatıp tanıtımını yapacak değiliz. Gazete ve gazetecilik açısından bunun farklı bir anlamı ve maliyeti varmış, yapamıyoruz. Meraklısı kitabı arayıp bulsun. Ama dikkatimi çeken birkaç detayı da sizlerle paylaşmak isterim.

Bugüne kadar klasik din öğretisinde genelde erkek hegemonyası hakim olduğu için emaneti yüklenen sadece erkekmiş algısını kırmış. Bu çok yerinde ve doğru bir anlatım. Zira Rabbimiz de özel durumların dışında tavsiye veya emrettiği hiçbir konuda kadın/erkek ayrımı yapmamıştır. Yani emanet sorumluluğunu yüklerken de kadın/erkek ayrımı yapılmamış. Kerem bey kardeşim bunu çok iyi yakalamış ve anlatımlarında erkek/kız diye vasıflandırmış. İyi de yapmış.

Dikkat çeken diğer bir husus ise, herhangi bir taassup görüşlerinin tesirinde kalmadankonuların anlaşılır olması için toplumda en uç kişilik olarak bilinen görüşlere bile yer vermesi niyetinin halis olduğunu ortaya koyan en doğru yaklaşım. Ali Şeriati den tutun Yaşar Nuri Öztürk’e kadar aydınlatıcı bulduğu her görüşe yer vermiş.

Tabii bunu yaparken asıl konunun kaynağı olan Kur’an bağlamından hiç kopmamış. Bilakis konuyla ilgili çokça ayet ve sahih bulduğu hadisleri ince ince motif gibi dokumuş adeta. Kullandığı her ayet ve hadisin kaynağını ve numarasını da cümlenin ya başında ya da sonunda not tutarak belirtmiş. Bizim gibi çok kitap okuyanların garipseyeceği tek örnek, kaynakçanın sayfanın alt tarafında oluşunun, alışılagelmişin dışında konu anlatımının son sayfasında yer alması.

Hani biz okurken cümle sonunda numarayı görünce hemen sayfanın altına bakarız kime ait diye. Bunu görmek için başlıktaki konunun son sayfasını beklemeniz gerekiyor. Çok önemli mi, aslında değil. Ama bizimkisi alışkanlık. Bu tarz kitaplara da alışacağız elbet.

Kitabın ana damarını “insanın kimliği ve değeri” oluşturuyor. Öyle ya, emaneti verenin kıymetini anlayabilmek için önce insan kendi kimliğini kavrayabilmesi gerekiyor. Bence de günümüzde insanoğlunun yaşadığı en büyük sendrom kimlik bunalımı. Bunu aştığımız zaman zaten emanetin farkına da varmış olacağımız bir gerçek. Bunun farkındalığına dikkat çekmiş Kerem bey kardeşim, iyi de yapmış. Kalemine, yüreğine sağlık deyip burada bırakalım değil mi? Daha fazlası reklama girer, kitabında Kerem bey kardeşimin de buna ihtiyacı yok. Okuyun be kardeşim kitap okuyun. Okudukça kitaplar sizi bulur.

Haydi kalın sağlıcakla, selam ve dua ile…