İslami şeair, İslam’ın toplumlarda ve fertlerde görünen alametleri ve nişanlarıdır. Bir toplumun ya da ferdin üzerinde tezahür eden ve görünen bazı alametler ve nişanlar onların Müslüman olduğuna delil olmaktadır. Bu bakımdan sosyal hayatta Müslümanların birbirlerini tanımaları ve birbirleriyle münasebetleri için şeair-i İslamiye (İslami alametler ve nişanlar) gayet mühimdir. Şeair-i İslamiye Müslümanları Gayr-ı Müslimlerden ayıran mihenk taşı gibidir. Bir Müslüman başka bir Müslümanı İslami nişanları ve alametleri sayesinde tanımaktadır.
Mesela, Gayr-ı Müslim bir topluluğun içinde iken hasbelkader karşılaştığınız birisi besmele çekerek suyunu içtiğini gördüğünüzde o kişinin Müslüman olduğuna hükmedersiniz. Bunun gibi bütün İslami kaynaklarda beyan edilen şeairler (ezan, kamet, besmele ve Kuran’ın Arapça olması gibi) Müslümanlığın alametidir. Bu sırdan dolayı ezan, kamet, besmele ve Kuran başka bir dilde okunamaz ve değiştirilemez. Şayet değiştirilirse bu bid’attır ve dalalettir.
Mesela, her millet kendi dilinde ezan okusaydı sadece kendi dilini bilen bir Müslüman başka bir topluluğun içine girdiğinde o milletin kendi dilinde okuduğu ezanın ezan mı veyahut başka bir şey mi olduğunu anlamayacak ve ezana icabet edemeyecekti. İşte bu sırdan dolayı Şeair-i İslamiye, İslam milletlerini birleştirici ve bütünleştirici bir özelliğe de sahiptir. Yani ümmet olma, İttihad-ı İslam, müminlerin uhuvveti ve kardeşliği gibi manalar İslami şeairle kuvvetlenir ve netice verir.
İslami şeairler ve alametler İslamiyet’le mezc olmuştur. Peygamber Efendimizin tabiratları ve Kurandaki tabiratlar İslamiyet vücudunun cildi hükmündedir. Elbise değiştirilebilir ama cilt değiştirilemez. İslamiyet’in hayattar cildi hükmündeki İslami şeairlerin değiştirilmesi dini tahrip etmektir. Doğrudan dini hedef alamayan ve Müslümanların tepkisini çekmek istemeyen dine muarız kişiler Şeair-i İslamiyeyi tahrip etmekle dini tahrip edeceklerini bildiklerinden İslami şeaire hücum etmektedirler.
İşte Şeair-i İslamiyenin içinde en parlak ve muhteşem şeair, Ramazan orucudur. Ramazan ayındaki oruç İslamiyet’in alamet ve nişanlarındandır. Nerede olursan ol Ramazan ayında oruç tutan birini gördüğünde o orucun, o kişinin Müslüman olduğuna alamet olarak hükmedersin.
Ramazan ayında adeta Müslümanlar büyük bir ordu hükmünde aynı vakitte iftar açarlar, aynı vakitte imsak ederler. Akşama yakın bir kumandanın emrini bekler gibi bir tarzı ubudiyet ile kendi vaziyet aynalarında İslami nişanları ve alametleri gösterirler. Her biri Şeair-i İslamiyenin muhteşem ve mükemmel bir hamili ve amili hükmüne geçerler. Sultan-ı Ezelinin emrini bekler gibi bir ibadet tarzı bütün müminlerde tezahür eder. Adeta her biri diğer mümin kardeşiyle manevi, ruhi ve kalbi bir bağ ve rabıta peyda eder. Dünyanın neresinde olursa olsunlar aynı dava için aynı ibadet için kalpleri çarpar. Bu vaziyet ancak İslami şeairden olan Ramazan ile hâsıl olur.
Müslümanın manevi iki cephesi vardır. Biri dava ruhu cephesi, diğeri şahsi ibadet cephesidir. Şeair-i İslamiyeyi temsil etmek, uygulamaya çalışmak, o yolda gayret göstermek dava ruhu cephesine taalluk eder, o yöne bakar. Bu dava ruhu İslam dünyasını ayakta tutacak ruhtur. Bu ruh olmadığı zaman dava da çöker. İşte Ramazandaki oruç bizi İslami alametleri temsil ettirerek İslam’ın izzetini göstermeye vesile olan en parlak ve en büyük şeairdir.