RAMAZANIN ALLAH’IN RUBUBİYETİNE KARŞI UBUDİYETİMİZLE RESMİ GEÇİT YAPMAYA MAHSUS BİR BAYRAM OLMASI

      Allah’ın, kâinatın her alanında ve her safhasında güzel olan Esma-ül Hüsna’sı (güzel isimleri) tecelli edip görünmektedir. Zira bu isimler anbean mahlûkatın mahiyetlerine tecelli edip hakikatlerini göstermektedir. İsimlerin farklılığı mahlûkatı çeşitlendirmiş ve hallerini farklı kılmıştır. Rezzak ismi mahlûkat rızıklandırdığı gibi Muhyi ismi de hayatı vermektedir.

      Aynen öyle de Rab ismi kâinatta mevcut mahlûkatı terbiye etmektedir. Bütün mahlûkatın kader kalemiyle kendisine biçilmiş programının uygulanması ve matlup neticenin o varlıkta hâsıl olmasının Rab isminin tecellisi ile hâsıl olan ruhubiyet saltanatının gereğidir. Dolayısıyla Allah’ın kâinatta ruhubiyet saltanatı (terbiye saltanatı) vardır.  Allah rububiyeti ile varlıkları ve insanları terbiye eder. İşte rububiyet saltanatına mukabil insanın da bu saltanata karşı itaatini ve bağlılı göstermesi açısından Ramazan-ı Şerif kutsi bir bayram hükmündedir. Nasıl ki resmi bayramlarda padişah ya da hükümet erkânı hazır ola geçer, halk ve görevler onların huzurundan geçer resmigeçit töreni düzenlerler.

      Aynen öyle de Allah’ın rububiyet saltanatına karşı insanlar ibadetleri ile resmigeçit törenini Ramazan’da yaparlar. Yani Ramazan ayı müminlerin ibadetlerini Rablerine gösterdiği kutsi bir bayram hükmündedir. Müminler ibadet çeşitlerinin bütününü Ramazan ayında Rablerine takdim ederler. Husussan oruç ibadetlerini sergilerler.  Bu resmi geçit merasiminin gereği olarak da yemek içmek gibi ve nefsin aşağı ve süfli arzularını  bu mahsus bayramda müminler terk ederler. Resmigeçit töreninde daha edeple ve manevi, ruhi ve melekûti bir ruh haleti ile geçirmek hakiki müminlerin imanın gereğidir. Böyle olduğundan nefsin gaflet veren hallerinden müminler oruçla sayılırlar.

      Evet, insanın hem maddi hem de manevi cephesi vardır. Müminler, Ramazan-ı Şerif’te geçici olarak maddi cephelerinin istek ve arzularını terk ederek, adeta hayvanî yaşayıştan sarılarak, melek yaşayışının gereğine bürünürler. Muvakkaten hayvaniyetten sıyrılıp melekiyet vaziyetine girerler. Adeta cesetleşmiş sade ruh haletine girerler. Ruh, cesede hâkim hükmüne geçer. Ruhu cesedine hâkim olanlar Allah’ın İslamiyet’i, insanlığa getirmesindeki gaye ve matlup neticenin hâsıl olmasını sağlarlar. Rububiyetin o azim ve büyük saltanatına karşı aciz ve fakir olan İnsanoğlu Ramazan’daki feyiz, bereket ve rahmetten istifade ederek o saltanata mukabele edebilirler.

      Rabbimizin bizim mahiyetimize taktığı cihazatı ve duyguları yine Ramazan’da Rabbimizin nazarına orucun gereklerini yerine getirerek göstermek hakiki bir müminin imanın gereğidir. Nasıl ki bir rütbeli asker resmigeçitte üniformasını giyer. Ona takılan rütbeler alâmetlerini üniformasının üzerinde padişahın huzurunda, resmigeçitte padişahın nazarına arz eder.

      Aynen öyle de mümin, kendine takılan göz, kulak gibi cihazatı ve muhabbet, şefkat, merhamet ve sevgi gibi duyguları resmigeçit hükmünde olan Ramazan’da o cihazları ve duyguları yine Rabbinin istediği ve emrettiği şekilde kullanarak Padişah Zülcelal olan Allah’ın nazar- ı şuhuduna arz eder. Böylece rububiyet saltanatına ibadetleri ile mukabele eder, karşılık verir.