Geçen Cuma'dan bugüne Mevlid-i Nebi Haftasını çeşitli etkinliklerle ihya etmekteyiz. Hz Peygamber'in veladeti hakkında geçen haftaki yazımda bilgilerimi sizinle paylaşmıştım.
Bu haftaki köşemde Diyanet İşleri Başkanlığımız'ın bu yıl Mevlid-i Nebi Haftası için belirlediği “Aile” hakkında yazmak istedim.
Üzülerek söylemek gerekir ki günümüzde modern yaşam kalitesi arttıkça evlilik bağları ve aile huzuru o orantıda maalesef çatırdamaktadır. Sayısı hızla yükselen boşanmaların önüne geçilemiyor. Bir İslam ülkesi olan Türkiye'mizde dahi bugün eğer boşanmaların ve aile felaketlerinin önüne geçmek için aileye dair müesseseler kurulmuş ya da kuruluyorsa ve buna rağmen istenilen sonuçlar elde edilemiyorsa çok ciddi muhasebeler yapmamız ve de bunların sebepleri üzerinde çok yoğun çabalar içerisinde olmamız gerekmektedir. Halbuki yüce dinimiz İslam, ulvi prensipleriyle hayatın her alanıyla ilgili sağlam ölçüler koymuş ve özellikle gerek toplumsal gerek kişisel ve gerekse ailevi hayata dair ahlak ile ilgili birçok tavsiyede bulunmuştur. İslam dini İman, ibadet ve ahlak üçlüsü üzerine bina edilmiş ve bunlarla beraber sevgi, bağlılık, merhamet, dayanışma, yardımlaşma, doğruluk, insaf ve Allah korkusuna dayalı aile kurumunun korunmasını ve sürdürülmesini hedef almıştır. Bir bina için temel ne ise bir toplum için de aile odur fikri özümsenmiştir. Yeryüzünün en köklü, en eski ama eskimeyen kurumudur.
Aile, yeryüzü hikayemizin ana fikridir. Hayatta sahip olunabilecek en değerli hazinedir. Hem büyük bir nimet hem çetin bir imtihandır.
Aile, dünya yolculuğunda; aynı hedefe yürüyen, aynı emeli büyüten, aynı erdemleri yücelten, aynı ideallerle hareket eden bir bütün olabilmeyi sağlayan eşlerin meydana getirdiği en kutsal müessesedir.
Mahlukatın en şereflisi olan insan, toplu halde yaşamak zorundadır. Bu toplumsal yapının ilk çekirdeği ailedir. Bu çekirdek topluluk, her türlü faziletin kaynağı olduğu için İslam dini ailenin tüm fertlerini kapsayacak ve dalga dalga toplumun tümünü kapsayacak ahlaki durumlarıyla çok ilgilenmiştir. Çünkü erdemli ve sağlıklı bireyler bu yuvada yetişir. Bireyler, fıtratlarına uygun ahlâk ve terbiyesini öncelikle bu merkezden alır. Dolayısıyla her türlü İslami değerler eğitiminin membaı ailedir. Bir memlekette aile yuvası ne kadar sağlam ahlaki değerler üzerinde oturtulur ise buradan meydana gelen toplumsal hayat, o derecede sağlam olur. Bunun içindir ki İslam dini, ahlak esaslarının öncelikle aile fertleri üzerinde oluşmasına büyük değer vermiştir.
Bu sebeple Hz. Ömer'in şu sözü çok manidardır: “ Bizler, Kur'an ile tanışmadan evvel karılarımızı döverdik, onları insan yerine bile koymazdık. Ne zaman ki Allah'ın kitabı ile tanıştık, işte o zaman eski cahiliye dönemindeki yaptığımız tüm hatalarımızı terk ettik”
“Kaynaşmanız için size kendi cinsinizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi de O'nun varlığının ayetlerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir toplum için ibretler vardır.”( Rum, 30 / 21) ayeti kerimesiyle anlıyoruz ki; aile yuvasının temeli olan evlilik ya da eş olmak sürekliliği olan ve sorumluluk isteyen bir anlaşmadır.
''Mü'minlerin iman bakımından en mükemmel olanı, onların ahlak bakımından en güzel olanlarıdır, onların en hayırlıları da aile fertlerine karşı hayırla muamelede bulunanlarıdır.''[Ahmed b. Hanbel, Müsned, II/250.) Hadis-i Şerifiyle de anlıyoruz ki aile olmak merhamet ekseninde mümkündür..
İslam ahlakıyla yoğrulmuş aile hayatının bir ayağı sevgi ise diğeri merhamettir. Sevgisiz bir aile hayatı, çürük bir binaya benzer. En ufak sarsıntılarda dahi zarar görme ve yıkılma ihtimali çok yüksektir.
İslam ahlakının esaslarında sevgi ve merhametle beraber aileyi meydana getiren tüm fertlerin ahlaki sorumlulukları vardır. Hepsinin belirlenmiş hak ve görevleri önemle belirlenmiştir.
Erkek ve kadın birbirlerinin hakkını gözetmek
zorundadırlar. Erkek hanımına karşı iyi davranacak; kadın da eşinin namusunu korumakla mükellef olduğunun bilincinde olacaktır.
"Eşlerinize yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin, sakın onları dövmeyin ve onları incitecek çirkin sözler söylemeyin." (Tirmizî, Radâ' 11; İbn Mace, Nikah 4; Ahmed, V, 72-73; Nesâî, 'Işretü'n-Nisâ, s, 167)
"Harcayacağın tüm harcamalardan dolayı, Allah'ın izniyle mükâfat alacaksın. Hatta eşinin ağzına verdiğin bir lokmanın bile karşılığını alacaksın." (Ebû Davûd, Nikah 40-41)
"Sizden biri hem karısını köle gibi döver, hem de utanmadan sarılıp yatar." (Buhârî, İman 56; Müslim, Vasıyye, 5; Ebû Davûd, Vasayâ 2; Tirmizî, Vasayâ 1; Nesâî, Vasayâ 3) buyuran Hz. Peygamber, her konuda olduğu gibi eş olma konusunda da en güzel örnekliği kendisi sunmuştur.
Anne-babanın çocuklarına karşı görevleri onları sevmek ve onlara değer vermenin yanında, onlara emanet ve imtihan vesilesi gözüyle bakacak, hem maddi hem de manevi yetişmeleri ve eğitimleriyle ilgilenecek, dünya ve ahretlerini tehlikeye sokacak her türlü ahlaksızlık diye telakki edilen tehlikelerden muhafaza edecektir.
“Ey inananlar, kendinizi ve ailenizi ateşten koruyunuz” ( Tahrim, 66/6) ilahi emri ve “Hiçbir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir bağışta bulunmuş olamaz." ( Tirmizî, Birr, 33.)
Peygamberi tavsiyesiyle de her zaman uyanıklık içinde yaşayacaktır. Dolayısıyla anne-babaların çocukları dinî ve millî ve ahlaki görevlerini ihmal etmesi demek, ilerde meydana gelecek huzursuzlukların zeminini oluşturmak demektir.
Bize düşen, her alanda, İslam'ın belirlediği ahlakî güzellikleri yaşamak, “merhametli ve huzurlu bir toplum, merhametli, birbirlerinin haklarını koruyan huzurlu aileler ile temellenir” bilinciyle hareket etmektir.