Özellikle medyada Müslümanlara yönelik açılan "suçlu ve mağdur" algısı ülkedeki 6 milyondan fazla Müslümanı olumsuz etkiliyor.
İnsan hakları ve kamusal özgürlüklerin korunması için emek harcamalar yürüten sivil toplum kuruluşu Fransa Adalet ve Hürriyet Komitesi (CJL) Başkanı Yasser Louati, ülkedeki aşırı sağın yükselişi, artan Müslüman karşıtlığı ve Müslüman karşıtlığının üretilmesinde medyanın rolüne ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Müslüman karşıtlığı kavramının evvela 20'nci yüzyılın başlarında, Fransız sömürge yönetiminin yerli nüfusa yönelik tutumunun kınandığı belgelerde görüldüğünü belirten Louati, 11 Eylül saldırılarından sonra kavramın daha sık kullanıldığına dikkati çekti.

Louati, Avrupa'da Müslüman karşıtlığının artışına ilişkin "Batı'nın Müslüman dünyasıyla etkileşimi, karşılıklı hürmet, iş donanması ve kabule dayanmadığı için İslamofobi kavramı giderek daha yaygın hale geldi. Bosna savaşı bize Avrupa'nın, Avrupa'da yerli Müslümanlar olabileceği fikrini ne kadar reddettiğini gösterdi ve bu nedenle kırım olarak kabul edildi." ifadesini kullandı.

"Fransa son 40 senedir İslamfobinin laboratuvarı oldu"

Louati, Müslüman karşıtlığının artık ırkçılıkla iç içe geçtiğini aktararak, "Müslümanlık ırk olarak algılanıyor. Batılı biri İslam'a geçer ve bunu hiç kimseye söylemezse onun ayrımcılıkla karşılaşması pek muhtemel değil fakat bir şahıs Müslüman isme veya Arap görünümüne sahipse kendini Müslüman olarak tanımlamasa bile Müslüman bulunduğunu varsayabilir. Bu durumda o kişi saldırıya, ayrımcılığa uğrayabilir yada suçlu muamelesi görebilir." dedi.

Ülkede son yıllarda doğrudan Müslümanları hedef alan politikalar ürettiğine işaret eden Louati, "Fransa son 40 yıldır İslamfobinin laboratuvarı oldu. Çünkü Fransa, Müslümanların görünürlüğüne karşı muhalefeti belirginleştiren ve ardından bir takım yasaya daha yol açan başörtüsüyle başlayarak tüm Müslüman camiasına suçlu muamelesi icra eden ilk Batı ülkesi." diye konuştu.

Louati, Fransa'da Müslümanların kamusal alanda daha görünür olmaya başlamasıyla Müslüman karşıtı yasaların hız kazandığını aktararak, bunun Müslümanları kamusal alanda görünmez kılma çabası taşıdığını ifade etti.

İlk ve orta dereceli okullarda başörtüsü ve dini sembollerin ilk defa 2004'te yasaklandığını hatırlatan Louati, "Fransız hükümeti 2004'te devlet okullarında başörtüsünü yasakladığında Danıştay'ın 1989 tarihindeki kararına da karşı çıkmış oldu. Bu da demek oluyor ki kurumlar başörtüsü taktıkları için öğrencilere ayrımcılık yapılamayacağını söylese bile hükümet 15 sene sonrasında bir yasa çıkararak aksini uygulayabiliyor. Bu yüzden kurumlar bile hükümet tarafınca baypas ediliyor." şeklinde konuştu.

"Kurumsallaşan İslamofobi Fransa'nın DNA'sının parçası"

Fransa'da 2010'da peçenin yasaklandığını, 2019'da ise başörtülü Müslüman annelerin okul gezilerine katılmasını yasaklayan tasarının kabul edildiğini aktaran Louati, ülkede Müslüman karşıtlığının giderek kurumsal kimliğe büründüğüne dikkati çekti.

Louati, "Fransız devleti tarafından Müslümanlara karşı kaç yasa çıkarıldı? Birçok. Hükümet tarafından kaç tartışma başlatıldı? Sayısız. Başörtüsünden peçeye, helal yiyeceğe, helal süpermarketlere, uzun eteklere, uzun elbiselere, sakallara ve sokaklarda dua etmeye kadar birçok münakaşa çıktı ve bu tartışmalar bayağı insanlar tarafından değil, siyasi kurumlar ve medya kuruluşları tarafınca başlatıldı." dedi.

Medya, politika ve günlük yaşamda "İslam korkusunun" sürekli taze tutulduğunu vurgulayan Louati, "Bugün ülkede İslamofobi kurumsal bir sorundur ve Fransız Cumhuriyeti'nin DNA'sının parçasıdır." değerlendirmesinde bulundu.

Louati, ülkede doğan olsalar bile Müslümanların her zaman "diğeri" olarak görüldüğünü belirterek, "Bu insanların DNA'sının derinliklerinde Müslümanlar tablonun parçası değil, ülkenin parçası değil, bundan dolayı görünmez kalmalılar düşüncesi var. Bir bölümü 'Burada oldukça fazla yer kaplıyorlar. Onları giyinme biçimleri, konuşma biçimleri, efkarı umumiye tartışmalarına katılma biçimleri, dükkanları vasıtasıyla görmemiz bizi güvensiz hissettiriyor.' diyor." ifadesini kullandı.

"Müslümanlar sanat, spor, iktisat şeklinde konularda haber olamıyor"

Müslümanlara yönelik algının oluşturulmasında politikacıların medya ile hareket ettiğini kaydeden Louati, 2022 Fransa Cumhurbaşkanlığı seçiminde aşırı sağın adaylarından Eric Zemmour'un CNews'de hazırladığı ve Müslüman karşıtı söylemlerin öne çıkmış olduğu programa dikkati çekti.

Louati, "Şu anda Eric Zemmour'dan şiddetli bir ırkçı ve Müslüman karşıtı olduğundan şikayet ediyoruz sadece Zemmour, 5 sene kadar amme hizmetinde öne çıkan bir isimdi. Programı her cumartesi akşamı Fransa televizyonunda en oldukça izlenenler arasında yer alırdı. Zemmour Müslümanların Fransa'yı ele geçirmesiyle ilgili tüm ideolojisini ve komplo teorilerini burada kustu." benzer biçimde konuştu.

Hem devlet aynı zamanda özel medya müesseselerinde Müslümanları suçlu gösteren haberlerin öne çıkarıldığını aktaran Louati, Müslümanların sanat, spor, ekonomi gibi haberlerin konusu olarak ele alınmadığını söyledi.

Louati, "Biz Müslümanlardan ancak benim İslamofobi üçlüsü diye adlandırdığım biçimde bahsediyoruz. Öncelikle milli kimliğe yönelik tehdit; 'Kimliğimizi ele geçiriyorlar. Entegre olmak istemiyorlar.' algısı var. Ulusal güvenliğe yönelik tehdit; 'Teröristler ve peşimizdeler çünkü bizler üstün ırk ve medeniyetiz.' şeklinde bir düşünce var ve en son ulusal ekonomimize yönelik tehdit; 'İşimizi alıyorlar ve huzur devletini kötüye kullanıyorlar.' algısı oluşturuluyor." dedi.

Müslümanlarla ilgili haberlerin içeriklerindeki anahtar kelimelere de değinen Louati, "Müslümanlardan bahsettiğimizde anahtar kelimeler çoğu zaman aşırılıkçılık, radikal, radikalleşme, komüniterizmdir." şeklinde konuştu.

Louati, haberlerde kullanılan anahtar kelimelerin her devre değiştiğine işaret ederek, 90'lı yıllarda İslami köktenciliğin kullanıldığını sonrasında bunun İslami terörizme dönüştüğünü, mevcut hükümetin ise "İslamcı ayrılıkçılık" kelimesini kullandığını anlatım etti.

"Fransa'da Müslümanlar hem suçlu aynı zamanda mağdur"

Louati, Fransa'da sol medyanın sağın aksine Müslümanları mağdur gösterme eğiliminde bulunduğunu ifade ederek, "Müslümanlar, bir tarafta suçlu diğer yanda mağdur olmaya mahkum kişiler olarak sıkışıp kalmış durumda." görüşünü paylaştı.

Özellikle başörtülü hanımefendilerin aile içinde baskı görmüş olduğu ve özgürleştirilmesi gereken kişiler oldukları şeklindeki ön kabulün tüm bayanları genellemesi açısından ayrımcılık içerdiğini kaydeden Louati, şunları kaydetti:

"Başörtülü Müslüman bayanların karşılaştığı ebedi ikilem budur. Öncelikle anlatılarda mağdurlar. Birkaç sene ilkin Saraybosna'da Avrupa İslamfobi Zirvesi'nde eski Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner'e Müslüman karşıtı yasalar sorulduğunda, 'Bu kızları babalarından, kardeşlerinden yada zorla yapılma evliliklerinden özgürleştirmemiz gerekiyordu.' ifadesini kullandı. Ben de 'Bunu nereden çıkardınız? Onlarla asla konuştunuz mu? Onlar adına konuşup mağdur olduklarını söylüyorsunuz ancak yeniden de bu bayanları daha görünmez hale getiren yasalar çıkarıyorsunuz.' dedim. Müslüman kadınlar 'Kimse beni başörtüsü takmaya zorlamadı, evet farkındayım bu babamın isteği yada kendi isteğimle taktım, kendimi bu biçimde hanım hissediyorum, fiziksel özelliklerimi halka imlemek istemiyorum, bu hususi bir şey' demeye cesaret ettiğinde ise mağdurdan suçluya dönüyorlar."