KIBLE KRİZİNDEN İSTİKAMET BOZUKLUĞUNA

            “Kıble” lügatlarda, yön ve yönelme demektir. İstikamet ise “doğruluk, dürüstlük, adalet, itidal, itaat, sadakat ve dürüstçe yaşama” manalarında kullanılmaktadır. Günümüz insanının yaşamını ve ortaya koyduğu pratik hayatı gözlemlediğimizde maalesef yönünü kaybetmiş ve istikametini bozmuş bir varlığa dönüştüğünü görmüş olacağız. Zaten tarihsel gerçeklik göstermiştir ki; yönünü savsaklayıp kaybeden birey, yapı ve toplumlar daha işin başında tercihlerini hüsrandan yana koymuşlardır. Çünkü kıble krizi yaşayanlar istikamet bozukluğuna düşmekten kurtulamazlar. Bu da insanın ilkesizleşip tutarsızlaşması, toplumların kimliksizleşip sömürüye maruz kalması demektir.
              Zira bizler üzerinde bulunduğumuz istikamet, hayatımızı şekillendiren ilkeler ve yaşantımızı anlamlı kılan yönelişlerimiz ile tanımlanır ve değer buluruz. Dolayısıyla yönümüz ve yaşantımız Rabbimize vermiş olduğumuz ahd-u misakın gerektirdiği ölçülere zıt olamaz/olmamalıdır. Yoksa modern kültürün(!) oluşturduğu ve haddizatında çağın yeni köleleştirme biçimi olan yönsüzlük/gayesizlik/istikametsizlik virüsü önce algılarımıza ve kalbimize, ardından da yaşantımıza ve ilişkilerimize hakim olmaya başlayacaktır. Yönü belli olmayanın yüzünü/sözünü kestiremezsiniz.
              O vakit yeryüzünü inşa edecek, yönetip düzenleyecek 'halife varlık' olan insan; ifsadın, imhanın, inkarın ve isyanın baş aktörü olacaktır. Bu manada çağın "müslüman" şahsiyetinin başına gelebilecek en büyük felaket istikamet bozukluğudur yani 'kıble krizi'dir. Zira insanı değerli ve anlamlı kılıp onu varlık alemi içerisinde itibarlı/güçlü kılan yegane şey sınırlı ve sorumlu bir varlık olduğunu ikrar etmesi ve bu doğrultuda yaşamasıdır. Varlığı nihayetsiz keremiyle yaratan sonsuz kudret sahibi Rabbimiz bizlere huzur, mutluluk ve kurtuluşun yönünü/kıblesini vahiy ve elçileriyle öğretmiştir. Bunun için de istikamet üzere bir hayat sürmemiz gerektiğini öğütlemiştir. Ve şöyle emretmiştir: Ey inananlar! Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle yaşayın ve hep doğrularla beraber olun! ” Kıble doğruya dönmek, doğrularla beraber olmak ve her ne olursa olsun istikamet üzere sebat etmektir.
              Bu manada kıbleli yaşamak ile kıbleden sapmayı hayat kitabımız Kur’an-ı Kerim’in naklettiği iki temsil olan Adem ve İblis kıssasından örneklendirebiliriz. Zira bir yanda hakikati inkar eden, istikamet üzere durmayı kabul etmeyerek ölçüsüzlüğü ve isyanı tercih eden varlığın İlah’i huzurdan kovulup 'lâin' olarak cezalandırıldığını. Yine imtihana tabi tutulan ‘adem ve eşi’nin ise bir an yönlerini şaşırıp istikametlerini bozduklarını fark ettiklerinde Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik… Eğer Sen bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyân edenlerden oluruz. ”(A’raf-23) diye tevbe etmelerinin de mükâfatlandırıldığını öğreniyoruz. Çünkü yönsüz, yöntemsiz ve istikameti belli olmayan insan yüzsüzleşir/ilkesizleşir. Dolayısıyla ölçüden yoksun böyle bir varlıktan iyi ve ya kötü ne gibi fiillerin ne zaman, nasıl ve ne kadar sadır olabileceğini kimse kestiremez? Böyle bir kişiliğin bireysel ve toplumsal yaşama değer katması mümkün olabilir mi?

             İşte bu yüzden insan, yaygınlaşan kıble krizinden ve istikamet bozukluğundan korunabildiği oranda yeryüzü yaşanılabilir olacak. Kıbleli yaşamak istikamet sahibi olmak, ilkeli bir duruşla ve sadakatli bir anlayışla hareket etmek demektir. Bu manada kıble bilincine sahip olmak iman eden bir mü'minin ibadet ve fiillerinde Allah'a yönelişini, Rabb’inin rızasını arayışını, hayatı hak ve adalet ölçüsüyle korumasını gerektirir. Vicdan sahibi bir insan açısından da istikamet üzere yaşaması, yaşadığı toplumdaki her olaya ve ilişkide/iletişimde bulunduğu her varlığa karşı adalet ve merhametle davranmasını gerektirir. İstikamet üzere hareket etmek sorumluluğu, sorumlu olmak da ilgili/bilgili/ölçülü yaşamayı beraberinde getirmelidir. Kıble merkezli yaşam kişinin yüzünün, özünün ve sözünün hakikate dönük olmasıdır. Bu düşünüş ve duruşta yaşanacak krizler istikametimizde bozukluğa yürüyüşümüzde hüsrana neden olacaktır.

            Hasılı kelam açık yüreklilikle söylemek gerekir ki, yüreklerimizde ciddi bir “kıble krizi” yürüyüşümüzde endişe verici bir istikâmet bozukluğu” olduğuna hepimiz şahitlik etmekteyiz. Her birimiz yönümüz, yönelişimiz, yöntemlerimiz ve yüreklerimizin tuttuğu istikamet ile sınanıyoruz… İktidarın, makamın, servetin, şöhretin oluşturduğu rahat ve rehavet üzerinden ihtiraslarımız ile… Açlık, yok(sun)luk, hastalık, eldekini kaybetme endişeleri üzerinden de korkularımız ile sınanıyoruz… Tüm bu sorunlarımızın üstesinden sahih bir kıble bilinci ve salih bir istikamet duruşu ile gelebiliriz.

Şüphesiz ki, kıbleli yaşadığımızda;

           İstikametimizde birliği… Düşüncelerimizde tevhidi… Amellerimizde vahdeti… Yürüyüşümüzde itidali… İlişkilerimizde merhameti… Hükümlerimizde adaleti… Sıkıntılarımızda tevekkülü… İmtihanlarımızda sebatı ve İmkânlarımızda şükrü başarmış olacağız.