İHANET ŞEBEKESİ

15 Temmuz tarihimiz açısından artık önemli bir yere yerleşti. İnşallah unutulmaması için tüm çabalar sarf edilir. Neslimiz, dini kendi iğrenç emellerine alet eden ve temiz dimağları bozanların neleri yapabileceğini zihinlerinde hep canlı tutmalıdır. İnsanımız bu tür yapıların, yüce dinimiz İslam’ı süfli emellerinde kullanmanın dışında din ile bir bağlantılarının olmadığını geleceğe aktarmalıdırlar.

Aklıselimce hayata bakanlar, iman ve tertemiz vicdan ile hadiseleri tetkik edenler bilirler ki bu cinnet ve cinayet şebekesi, Yüce Dinin değerleri ile alay edercesine kendi şeref ve haysiyetini yükseltmenin derdini, çabasını taşıdı. Bunlar dinin kavramları olan hocaefendi, imam, vaiz, himmet, hizmet, sadaka, zekat, kurban derisi, kurban gibi kelimeleri kirletti. Sosyal hayatı ve ailevi kavramlarını ( Abla, abi, kardeş, cemaat, sohbet gibi) kirletti…

​Milleti kullandılar, haksız yere ve soruları çalarak devleti ele geçirdiler, insan yetiştirmesi gerekenler, oraya buraya adam yerleştirdi. Kendileri dışındaki Müslümanlara hayat ve barınma hakkı tanımadılar. Soruları çaldılar kendi adamlarına verdiler. Başkasının hakkını “ güle güle” alarak bir yerlere geldiler ama Muntakim olan Allah “ağlata ağlata” onları indirdi. Kime hangi günahı, suçu iftira ile isnad ettiyseler gördük ki meğer kendileri içinde boğulmuşlarmış.

15 Temmuz, Yunus Emre’nin ifadesiyle; “emeksiz zengin olanın, kitapsız bilgin olanın, SERMAYESİ DİN OLANIN, REHBERİ ŞEYTANdır.” Dini kamuflaj olarak kullanan ve garip gurabayıkendi emelleri doğrultusunda kullanan ve mankurtlaştıran bir müfsidin iflah olmaz bağlılarının kalkışma girişimi gecesi. Bu gecede meydana menfur gelen hadiseleri zaten biliyorsunuz.

Ben hiçbir zaman dini kisve ile insanları aldatanlardan korktuğum kadar davası din düşmanlığı, ırkçılık vs çürük davalar olan insanlarından korkmadım. Çünkü dini istismar edenler sana benziyor, senin gibi görünüyor ama nerede ve ne zaman sana arkadan hançer vuracak kestiremiyorsun. Üzülerek söyleyeyim ki ülkemiz bunu yaşadı bu gecede.  

Belamı Baurayı bilirsiniz. “Belam-ı Baura ,Musa (as) zamanında yaşamıştı. İsm-i a'zamı bilen, her duası kabul olan büyük bir âlimdi. İlmi o derecede idi ki, sözlerini yazmak için, iki bin kişi yanında bulunurdu. Şöhreti her yere yayılmıştı. Bulunduğu Belkaşehrinin valisi Belak, Hz Musa’nın askerlerinin şehre girmemesi için, dua etmesini istedi. Ölüm ile tehdit etti. Can korkusu ile ve halkın verdiği rüşvete aldanarak, Musa (as)’a beddua etti. Akabinde dili göğsüne kadar sarkıp yapıştı. Musa (as)’ ın askerleri tarafından öldürüldü. Müminlere beddua ettiği için ilahi gazaba uğradı. Dili göğsüne kadar sarkıp yapıştı. (Onun gibiler köpek gibidir) diye dillerde kaldı. Kur'an-ı kerimde de onun hakkında, mealen şöyle buyuruluyor: “O, dünyaya meyletti ve nefsinin hevâsına uydu. Onun ibret verici hâli, üstüne varsan da, kendi hâline bıraksan da, dilini sarkıtıp soluyan köpeğe benzer.” (Araf 176)

Fetö elebaşına ne kadar benziyor değil mi? O da devletimiz onun menfaatlerine dokunmaya başladığında kameraların karşısına geçip ağza alınmayacak beddualar etmişti. Sonuç: Ettiği beddualar kendisini ve avanesini buldu. 

Bu şebeke, dini ve manevi duyguları temiz insanların uyanmasına fırsat vermedi. Hep hikmet, himmet ve keramet var bu işte dediler. Ülkenin ve devletin imkânlarını, milletin zekat ve himmetlerini gayrı meşru güçlere yedirdiler, ama “belki bizi bir yerlere yerleştirirler ya da kısa yoldan zengin oluruz” düşüncesi ile haksızlık ve zulüm karşısında sus pus oldular. Halen de bu işte fetöyü değil de devleti, hükümeti suçlayacak kadar ahmak mankurtlar vardır. Halbuki her şey ayan beyan. Kurtuluşun yolu tövbe etmektir, hatadan dönmek ve Türkiye düşmanlarının fetö ve benzeri örgütlerle ülkemizi yıkmak için çaba gösterdiklerini görmektir.

Bir Vahşi bin Harb gibi olmaktır. O sahiplerinin oyununa geldi,İslam’ın kahramanı olan Hz Hamza’yı şehit etti. Müslümanlara çok zarar verdi. Fakat daha sonra hakikatı gördü ve Müslüman olma şerefine nail oldu. İslam’ın kahramanı oldu.

“Vahşî, Uhud Savaşı için müşrik ordusuyla birlikte Mekke’den yola çıktı. Kureyş ordusundaki kölelerden Vahşî ile Suâbdışındakiler geri hizmette görevlendirilmişti. Uhud’da çatışmalar başladıktan sonra Vahşî bazan bir kayanın, bazan bir ağacın arkasına saklanarak, bazan da açıktan açığa Hamza’yı gözetliyordu. Hz. Hamza’nın bir kayanın arkasında Sibâ‘ b. Abdüluzzâ ile çarpışıp onu öldürdükten sonra kendisinin bulunduğu yere yaklaştığını görünce mızrağını fırlatarak onu şehidetti; ardından yanına giderek ciğerini söktü ve Hind’e götürdü. Bunun üzerine Hind bütün takılarını Vahşî’ye verdi, bunların yerine Hamza’nın ve diğer şehidlerin organlarını gerdanlık ve halhal olarak taktı. Bu savaşta tam galibiyet elde edemeyen müşrikler Hamza’nın öldürülmesiyle bir ölçüde intikam duygularını tatmin etmişti. Vahşî Cübeyr b. Mut‘im tarafından âzatedildi; Hind de takılarının yanında onu on altınla ödüllendirdi. Vahşî daha sonra müslüman olunca hürriyetine kavuşabilmek için Hamza’yı öldürmekten başka çaresinin bulunmadığını ve Uhud’asadece bunun için katıldığını söylemiştir.

Uhud’daki galibiyet haberini Mekke’ye ilk ulaştıran kişi olduğu kaydedilen Vahşî, Hacûn’da bir tepeye çıkarak Mekke müşriklerine savaş hakkında bilgi verdi. Ardından Mekke’de yaşamaya devam etti. Hendek Gazvesi’ne de katıldı ve bu savaşta harbesiyle Tufeylb. Nu‘mân el-Ensârî’yi şehid etti. Mekke’nin fethinden sonra Tâif’e kaçtı. Zira kendisi, Hz. Peygamber’e ve müslümanlara karşı düşmanlıklarıyla tanınan on kadar kişiyle birlikte umumi affın dışında bırakılmıştı. Vahşî, Tâifliler’in Medine’ye heyet göndermeye karar vermesinin ardından Dımaşk’a, Yemen’e veya başka bir yere gitmeyi düşündü. Bu arada kendisine Hz. Muhammed’in İslâm’a girenleri affettiği bildirilince Medine’ye gitmeye karar verdi. Sakīf heyetiyle birlikte yahut yalnız olarak Medine’ye giden Vahşî, Mescid-i Nebevî’de Resûl-i Ekrem’in huzurunda müslüman oldu. Vahşî, Resûlullah’ın huzuruna çıktığında veya onun kendisine haber gönderip İslâm’a girmesini istediğinde Vahşî günahkâr olduğunu söyleyerek tereddütlerini ifade edince Resûl-i Ekrem, “Kim tövbe edip iyi davranışlarda bulunursa şüphesiz o kişi tövbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner” âyetini okumuştur (el-Furkān 25/71). Bunun üzerine Vahşî, “Ey Allah’ın resulü! Ben neredeyse küfre denk bir günah işledim. Allah bunu da hasenata çevirir mi?” diye sormuş, Resûlullah da, “Allah kendisine ortak koşulması dışında bütün günahları dilediği kimse için bağışlar” âyetiyle (en-Nisâ 4/116) cevap vermiştir. Bununla da tatmin olmayan Vahşî, “Burada Allah’ın dilediğini affedeceği bildiriliyor, beni bağışlamayı diler mi dilemez mi bilmiyorum” deyince, Hz. Peygamber, “Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin, çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O çok bağışlayan, çok esirgeyendir” âyetini okuyarak (ez-Zümer 39/53) Vahşî’nin bütün endişelerini gidermiş, bunun ardından Vahşî İslâm’a girmiştir (İbnAsâkir, LXII, 413). Bu sırada Vahşî’den amcasını nasıl şehidettiğini anlatmasını isteyen Resûlullah onu dinlerken büyük bir teessüre kapıldı. Bununla birlikte Vahşî’yi cezalandırmadı. Sadece amcasının katledilişini hatırlamak istemediğinden gözüne görünmemesini istedi.

Bu görüşmeden sonra Vahşî Medine’den ayrıldı. 633 yılında Hâlidb. Velîd kumandasında Yemâme Savaşı’na katıldı ve peygamberlik iddiasında bulunan Müseylimetülkezzâb’ı harbesiyle öldürdü. Müseylime’yi öldürmesine çok sevinen Vahşî’nin, “Hamza’yı öldürmekle insanların en hayırlısının kanına girdim, Müseylime’yiöldürmekle de insanların en kötüsünü ortadan kaldırdım” dediği nakledilir. ( https://islamansiklopedisi.org.tr/vahsi-b-harb )

İftira ile suçlananlar hariç Fetö ile bağlantısı olan hiç kimsenin yaptığından bağlantısından pişman olduğunu görmedim. Halen işin hikmet boyutunda olan uyuşmuş beyinler mevcut. Mahkeme kararlarıyla aklanıp ( ?) sinsice düşmanlık yapanlar tekrar görev başında olanlar az değil. Allah fırsat vermesin en ufak bir zaafiyette sonrasını düşünmek bile istemiyorum. Umud ediyorum ki halen uyanmayanların bir an evvel uyanmaları, yaptıkları hatanın farkına varmaları ve de Vahşi b. Harb kadar namuslu davranmalarıdır.