İnsanlar geçim hususunda bir fabrikanın muhtelif ve farklı çarkları hükmünde yaratılmışlardır. Sosyal hayatın bu yapısı zenginleri fakirlerin yardımına ve muavenetine davet eder. Bir fabrikanın işleyişi bütün çarklarının birbirine yardımı ile mümkündür. Büyük çark fabrikanın işlemesi hususunda küçük çarka muhtaç olduğu gibi küçük çarkta büyük çarkın işlemesine muhtaçtır
Toplum yapısının işleyişi bir bütünü oluşturan çarkların işleyişi gibidir. Sosyal hayatta fakirler zenginlere muhtaç olduğu gibi zenginlerde fakirlere muhtaçtır. Bu çarkın sağlıklı işlemesi için ve toplum hayatının selameti için karşılıklı hürmet ve merhamet çarklarının işlemesi lazımdır. Yani zenginlerden fakirlere merhamet, fakirlerden zenginlere hürmet çarklarının sağlıklı işlemesi icap eder. Bu mütekabil yani karşılıklı merhamet ve hürmet esasları sosyal hayatın selameti ve huzuru için çok mühimdir. Zenginden fakire merhamet, fakirden de zengine hürmet esasları kalktığı zaman toplumu oluşturan çarklar kırılır ve toplumsal hayat bozulmaya ve yozlaşmaya başlar. Zenginlerden merhamet yerine baskı ve zülüm, fakirlerden ise zenginlere hürmet yerine kin ve isyan ateşleri çıkar ve toplumu istila ederek toplum bozulmaya başlar. Artık o toplum yaşanmaz hale gelmeye başlar.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV)’in buyurduğu ‘’zekât İslam’ın köprüsüdür.’’ Hadis-i şerifindeki sır işte budur. İslam’ın beş şartından biri olan zekât toplum hayatının nizam ve intizamını, düzen ve asayişini sağlayan gayet mühim bir esastır. Allah müminlerin düzen ve asayiş içinde yaşamalarını ve toplum hayatının çarklarının sağlıklı işleyerek toplumun mutluluğunu sağlamak için zekâtı müminlere farz kılmıştır. Peygamberimiz zekât İslam’ın köprüsüdür derken de bu manayı kast etmiştir. Yani toplumu oluşturan unsurlar ve tabakalar ancak alt tabakadaki fakirlere zekât köprüsü üzerinden ulaşabilirler ve onlara yardım edebilirler.
İşte toplum yapısının bu muhtelif ve farklı tabakaları arasındaki bağ ancak zenginlerin fakirlere karşı hissedeceği merhamet ile kurulabilir. Kim olursa olsun kendinden geçim hususunda daha alt tabakada birilerini bulabilir. Bu cihetle ona merhamete ve yardıma mükelleftir. Dolayısıyla fakirlerin acınacak o acıyı hallerini zenginler ancak oruçla aç kalmak suretiyle anlayabilirler. Yoksa fakirlerin halinden anlamayan bir toplumda zenginler merhametsiz ve zalim olurlar. Çünkü açlığın o acı haletini kendi nefsinde hissedemiyor.
1789 yılında Fransız büyük devriminin olmasının altındaki sır budur. Zenginler ile fakirler arasındaki bağ tamamen kopmuş, halk isyan etmiş ve devrim gerçekleşmiştir. O dönemin kraliçesine demişler ki halk isyan ediyor. Neden demiş demişler ki ekmek bulamadığından dolayı isyan ediyorlar. Kraliçe de tarihe geçen meşhur sözünü demiştir. ‘’Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler.’’ işte bu söz kati olarak söylenmiş ya da söylememiştir. Bu husus çok önemli değildir. Önemli olan bu sözün bize verdiği mesajdır. Yani dönemin zenginleri o kadar toplumdan kopuk yaşamışlardır ki toplumun hissettiği hiçbir şeyi hissedemiyorlar, duygudaşlık yapamıyorlardı.
İslam tarihinde Müslümanların en refah İçinde ve mutlu yaşadıkları dönemlerde mesela Endülüs Emevileri’nde, Abbasilerin birçok dönemlerinde, Anadolu Selçukluları, Eyyubi’ye devletinde ve nihayet Osmanlının birçok dönemlerinde zenginlerin bu merhamet ve şefkati sayesinde fakirlere yapılan yardımlardan dolayı bazı bölgelerde fakir kalmadığından gayr-i Müslimlere sadaka vermeye başlamışlardır. Toplumu oluşturan bu sosyal çarkların sağlıklı işlemesi huzuru ve güveni beraberinde getirerek İslam devletleri bu güçle dünyaya hükmetmişlerdir.
İşte İslam’ın farz kıldığı ramazan orucu bize açlık vasıtasıyla fakirlerin halini anlamayı sağlıyor. Sair vakitlerde merhamet, muavenet ve yardım etse bile hakiki o haleti kendi nefsinde tam hissetmediği için hakiki bir merhameti yapamaz. Bu cihetle Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin de buyurduğu gibi ramazan orucunun 70 nevi hikmeti vardır. İşte bir hikmeti de Müslümanların içtimai hayatlarının, yani sosyal hayatlarının saadeti ve selameti için zenginler ile fakirler arasındaki merhamet ve hürmet bağlarını tesis etmesidir. O vakit merhamet gören fakirler hürmetlerini ve saygılarını kendinden bir derece durumu iyi olanlara karşı sarf ederler. Böylece kin, iğbirar ve öfke hisleri aradan kalkar ve toplum huzur bulur. İşte Ramazan’ı Şerifteki oruç insanları hemcinsine yani insanlığa karşı merhamete ve şefkate getirmesi Ramazan’ın hikmetleri ve faydalarındandır. Allah fakirlerin açlıkla hissettikleri o acınacak acı hallerini hakiki olarak hissetmeyi ve hemcinsi olan insanlara şefkat etmeyi hepimize nasip etsin. Âmin