Siyaset ve sivil toplum alanlarının herhangi birinde görev alan kişilerin bana göre talip olduğu en önemli sorumluluk “insan” dır. İnsan, yeryüzündeki en ağır, en değerli sorumluluktur. Aynı zamanda en kalıcı ve anlamlı yatırımdır. Siyaset yönettiği toplumu daha onurlu, müreffeh ve huzurlu bir yaşam standardına ulaştırmak için sistem üretmekle mükelleftir. Sivil toplum ise insanların meşru talepleri için kamuoyu oluşturarak ilgili mekanizmaları harekete geçirmeye çalışır. Ve tabi Hakk’ın rızasını önceleyen ve halkın huzurunu önemseyen her idarecilik ağır bir mesuliyettir.

Eğer insanlar talip oldukları bu sorumlulukların ağırlığını hakkıyla bilseler, mesuliyetlerinin ateşten birer gömlek olduğuna kanaat ederler. Hele şehrimiz gibi her yönüyle birçok eksik ve sıkıntısı olan bir yerde insanların dertlerine çözüm bulmak oldukça zordur. İşlerini samimi ve fedakârca yapanları tenzih ederim, ancak şehrimizin bu konuda birçok sıkıntısı olduğu gün gibi ortadadır. Maalesef birçok Siyasi Parti ve STK uzun süredir gerçek gündeme odaklanma, toplumsal sorunları dile getirip çözüm üretme eksikliği yaşıyor. Ağrı’nın birçok alandaki geri kalmışlığı bunun en açık göstergesidir. Eğer bu güne kadar sivil ve siyasi sorumluluk alan kişiler vazifelerini ateşten gömlek hassasiyetiyle yapsalardı şehir ve toplum olarak daha iyi bir noktada olabilirdik.

Bu durumun ana nedeni “emanet, ehliyet ve liyakatin” eksikliğidir. Yani emin kişiliğe, yeterli bilgiye ve sağlam tecrübeye sahip kişilerin etkili ve yetkili konumlarda olmamasıdır. Oysa ne demişti Peygamberimiz (s.a.v): “ İş ehil (layık) olmayana verildiği zaman, kıyameti bekle…” Elbette herkesin sivil ve siyasi alanda mevkilere talip olması en doğal hakkıdır. Bu konuda kimseye ne ayrıcalık ne de ayrımcılık yapılmamalıdır. Maalesef genel kanaate göre özelde ilimizde genelde ülkemizde görev alma ve vermede liyakat iyi işlemiyor. Hal böyle olunca kimi insanlar yeterli ve başarılı olabilir miyim diye düşünme gereği bile duymadan siyasette aday oluyor. Kimileri de fikri yapısını ve tüzüğünü dahi tam bilmedikleri STK’larda yetkili olmaya çabalıyor. Bu durum da kurumsal kalitesizliğe ve toplumsal çürümeye zemin hazırlıyor.

Oysa yerel yönetim, sivil toplum, siyaset gibi kamu sorumluluğu alanlar ahlak, adalet ve erdem noktasında çok hassas kişiler olmalılar. Özellikle siyasi aktörler “kamu malı Allah’ın malıdır” hassasiyetiyle hareket etmeliler. Sivil alandakiler de haksız ve hukuksuz uygulamalara itiraz edip eşitsizliğe karşı mağdurları kollamalılar. Ve konjonktürlere göre şekil alıp iktidarlara göre rotalarını çizmemeliler. Çünkü siyasetçiler toplumun kendisini, STK’lar ise vicdanın sesini temsil ederler. Giydikleri gömleklerin kumaşının kul ve kamu haklarından dikildiğini bilmeliler ki bu mesuliyetlere talip olanlar bin düşünüp bir karar versinler.

Bugün eğer insanlar talip oldukları sorumlulukların ağırlığına bakmadan rahatça aday olabiliyor ve karar vericiler de liyakati esas almadan görev veriyorsa orada vahim sorunlar vardır. Hâlbuki Rabbimiz, emanetleri mutlaka ehline vermemizi emrediyor. Ancak yetersiz ve yeteneksiz kişilere emanet edilen makamlara imkân ve imtiyaz olarak bakanlar keyfi amaçlar uğruna heba ediyor. Yapılan her yanlış, siyaset ve sivil toplumda itibarsızlık ve kalitesizliğe yol açıyor. Bu yüzden bugün sivil toplum tanık olduğu yanlışa, haksızlığa ve usulsüzlüğe karşı adil bir şahitlik yapamaz hale gelmiştir. Siyasette ise iki anlayış ortaya çıkmıştır. Biri misyon için yapılan, diğeri ise vizyon ve komisyon için yapılan siyasettir. 

Siyaseti misyon için yapanların derdi, bulunduğu şehrin problemlerini çözüp toplumun ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmaktır. Herkesin eşit ve adil bir mumaleye tabi tutulmasını sağlamaktır. Onlar için halkı mutlu ve memnun etmek en büyük ödüldür. Bulundukları makamlardan değer almaz, bilakis makamlar değer katarlar. Gerçekten bir derdi ve davası, iddiası ve ideali olan, ilke ve duruş olan bu tip insanlar için siyaset veya sivil toplum ateşten bir gömlektir. Çünkü işin sonunda adalet veya zulüm, dua veya beddua, sevgi veya öfkeden birini hak etmek vardır.

Vizyon ve komisyon için yapanlar ise kariyerlerini amblem ve logolara, koltuklarını afiş ve sloganlara borçlu hisseder. Varlıklarını kişilere dayayıp, siyasi ikballerini çektikleri selfielerden umarlar. Kibirlerinden dolayı, öğüt almaya, istişare etmeye, dostane eleştiriler duymaya tahammül etmezler. Yanlışlarıyla yüzleşmeyi, hatalarını kabullenip kendilerine çeki düzen vermeyi küçülmek sayarlar. Siyasi arenayı rant devşirme alanı gördükleri için, siyasi başarıdan çok ticari çıkara bakarlar. Bu kesim kâr sağlamak için ya çakma bir vizyonla göz boyar ya da komisyonla iş bağlar. Ne de olsa kazanmak için her yol mubahtır. (yine işini dürüst ve hakkıyla yapanları tenzih ederek söylüyorum) Ne yazık ki tüm bunlar ideoloji ve dünya görüşü fark etmeksizin hem siyaset, hem de sivil alanda yaygınlaşıyor.

Peki, Ağrı’da siyaset ve sivil toplum neden ateşten gömlek değil, ya da kimlere ateşten gömlektir?

Siyaseti ve sivil toplumu gerçek manada hakkın rızasına ve halkın duasına talip olmak şeklinde algılayanlar. Zorlukları, sıkıntıları, yorgunlukları, ülkesi, milleti ve davası için kabul edenler. Neye talip olduğunu, neleri kabul ettiğini ve nelere hayır dediğini bilenler için ister siyaset, ister sivil toplum olsun alınan her sorumluluk ağır bir emanet ve ateşten bir gömlektir.   

Sivil toplum ve siyaseti kişisel çıkar ve egosuna merdiven olarak kullanmaya tevessül etmeyenler… Siyasetin bir araç, esas amacın ise halka hizmet olduğunu bilenler… Kul hakkı yemekten, mağdurun ahını almaktan ve mazlumun bedduasından kaçanlar… Vatandaşın içine her zaman yüzü ak çıkabilme hesabı yapan, memleketinden kopmayı düşünmeyen ve hemşerilerinin gözünden ve gönlünden düşme endişesi taşıyanlar için siyaset ateşten bir gömlektir.

Vekâletine talip oldukları ilin sorunlularını büyük küçük demeden çözmek için gece gündüz bakanlık kapılarını aşındıranlar… Seçimlerde kapı kapı dolaşıp sorunlarını dinlediği insanların dertlerine derman olma kaygısını yüreklerinde taşıyanlar için siyaset ateşten bir gömlektir.  

Lakin halk beni mecburen seçecek; çünkü ben direk tepeden gönderildim, ben bu mücadelede ağır bedeller ödedim, benim aşiretim çok geniş gibi gerekçeleri olanlar. Halkın kimi istediğine kulak asmayıp işi genel merkezlerde hallederim diyen açıkgözlüler. Ahbap çavuş ilişkisiyle şehrin siyasetini sürekli kendi aralarında çeviren niteliksizler. Başarısızlığın hiçbir zaman kendisine fatura edilmeyeceğini bilen ve halka hesap verme endişesi taşımayan elitler. Ve görev süreleri bittikten sonra sözde hizmet ateşiyle yandıkları şehirleri değil de genel merkezlere yakın ikametleri tercih edenler seçkinler için elbette siyaset ateşten bir gömlek olmayacaktır…

Kırklareli’nin geleceği için vizyon çalıştayı gerçekleştirildi Kırklareli’nin geleceği için vizyon çalıştayı gerçekleştirildi