İnsan fıtraten aciz ve zayıf olarak yaratılmıştır. İnsan,fıtratında ve yaratılışında mevcut olan aczi ve zaafı görmez ya da görmek istemez. Allah mutlak kudret sahibidir. İnsanları ise aciz yaratmıştır. Acizyaratmasının bir hikmeti de insanın aczini ve zaafını hissedip kudret-i mutlaka sahibi olan Allah’a iltica etsin ve ona sığınsın. İşte bu iltica ve sığınma ise ibadetle mümkündür.
Mesela aracınız arızalandığında sanayide bir ustaya müracaat edersiniz. Çünkü tamir hususunda siz acizsiniz usta ise muktedirdir. Mesela evinize bahçe duvarı yaptırmak istiyorsunuz eğer o alanda usta değilseniz duvar örme konusunda acizsiniz demektir. Dolayısıylabir duvar ustasına müracaat etmek zorundasınız. Çünküsiz aciz, duvar ustası ise bu alanda muktedirdir.
Aynen bunlar gibi insanın sosyal hayatta hayatını güzelce idame ettirmesi için farklı alanlarda ihtisas sahibi ve alanında uzman ve muktedir şahıslara müracaat etmesi insanın aczinin gereğidir. Nasıl kisosyal hayatta acizliğimizden ve zayıflığımızdan dolayıhayatın devam ve bekası için alanında usta ve uzman kişilere müracaat ediyoruz. Dünya ve ahiret hayatımızın devam, beka ve saadeti içinde dünya ve ahiretin sahibi,mutlak kudret ve güç sahibi olan Allah’a elbette dünyave ahireti içine alan ihtiyaç dairelerimizi bize ihsan etmesi için acizliğimizi hissederek ona müracaat etmeliyiz.
Bediüzzaman hazretleri insanın ihtiyaç dairesi için şöyle der; hayal nereye adım atarsa orada bir ihtiyacını görür. Her ne ki elde yok ihtiyaç da var. İhtiyaç dairesi ise hadsizdir. İnsan ise bu ihtiyaçlarına ancak elinin ulaşabildi kadar ulaşabiliyor. Dolayısıyla insan, ihtiyaçlarının temini hususunda acizdir, bir Kadir-i Mutlak’a ve bir Kadıy-ul Hacat’a (ihtiyaçları gideren)ilticaya muhtaçtır.
Mesela dünyamızın hem kendi yörüngesinde ve hem de güneş etrafında dönmesine insan ihtiyaç duyarız.Çünkü gece--gündüz ve mevsimlerin oluşmasına insan ihtiyaç hisseder. Bu husus hayati bir meseledir. Ama ne günleri ve ne de mevsimleri oluşturmaya insanın gücü yetmez. Fakat dünyanın dönmesi insan ve diğer canlılariçin hayati önem arz etmektedir.
Mesela yeryüzünün yeşillenmesi ve şenlenmesi, husussan insanların ve hayvanların rızıklarının büyümesi ve netice vermesi için buluta ve yağmuraihtiyaç hissedilir. Fakat insan, adetullah ve sünnetullah tabir ettiğimiz Allah’ın kâinata koymuş olduğu kanunları işletmekten aciz olduğundan Allah’a ilticaya ve ona yalvarmaya muhtaçtır. Hariçte ve doğa olaylarında Allah’a muhtaç olduğumuz gibi, dâhilde yani şahsımızda yani aza ve cihazlarımızın işlemesinde bile Allah’a muhtacız.
Mesela insan bir lokma yiyeceği yedikten sonra onu çiğner ve yutar. Yutulan o lokmanın mideye gitmesinden sonra o gıdaların uzuvlarımıza nasıl muntazam bir kanunla dağıtıldığından haberimiz olmamaktadır. O lokmanın içindeki kalsiyum maddesi kemik ve tırnaklarımıza, fosfor maddesinin gözümüze nasıl dağıtıldığını bilmediğimiz gibi onları layık oldukları azalarımıza dağıtmaktan aciziz. Şayet kalsiyum maddesi göze gitse gözümüz kemikleşir, fosfor maddesi kemiğe gitse kemiğimiz sıvılaşır. Bumuntazam dağıtım işini biz yapmaktan aciziz. AmaAllah, kâinat çarklarını muntazaman işlettiği gibi insan fabrikasının çarklarını da muntazam ve mükemmel bir şekilde işletmektedir.
Bizim zannettiğimiz ve hakikatte emanet olan bu cismimizde ve bedenimizde bizim dışımızda bir Kudret sahibi kanunlarını işletmektedir. İşte insan, büyük âlem olan kâinatta ve küçük âlem olan insanda tecelli eden Allah’ın kudretini ve gücünü her vakit görmez ve ya göremez. Kendisinin aciz olduğunu her vakit görmek istemez. Adeta kendinde hakikatte olmayan bir güç ve kuvvet tevehhüm ederek mevhum bir rububiyet tasavvur eder. Bir mikroba bile hükmedemeyen insan,mahiyetinde mevhum bir güç var zanneder.
İşte Ramazan-ı Şerifteki oruç insanın acizliğini ve zayıflığını açlıkla ona ihtar eder. Zayıf bedeni ne kadar merhamete muhtaç olduğunu bildirir. Nasıl ki dünyevibir işimizi yapmak için birisine müracaat eder, ona ihtiyaç hissederiz. Aynen öyle de bütün ihtiyaçlarımız için Allah’a müracaat etmemiz gerektiğini oruç bize acizliğimizi hissettirmekle ihtar eder. İşte Allah’a iltica ve müracaat ancak ibadetle mümkündür. Aczimize mukabil kudretine iltica ederiz. Fakirliğimize mukabil Rahmetine sığınırız.
Ramazan-ı Şerifteki oruç hakikatte biz de bulunmayan fakat insanın tevehhüm ile sanki bizde varmış gibi zannettiği güç ve kuvvet cephesine darbe vurur. Aczini ve zaafını gösterir. Abd olduğunu insana hatırlatır. O vakit insan, Allah’ın abdi ve kölesi olduğunu hissetmeye başlar. Aczini ve zaafını hisseden bir abd ibadetini takınır ve kulluk görevini ifaya başlar.Her işinde ve her şeyin de ona muhtaç olduğunu bilir, ibadetle Allah’tan talep eder. O vakit insanın hakiki vazifesi olan ibadetle şükür manası âlemin de yerleşir. İnsan, asıl vazifesi olan şükre girer. Hakiki bir abd olur. Kulluk bilincine erer ve mevhum rububiyeti kırılır, ubudiyeti (ibadetler) takınarak şükre girer.